23 Ağustos 2025 Cumartesi

"RABITA-İ MEVT" ve KARDEŞLİĞİMİZ

Asım Sabit....... 0 .................................................. Sesli Oku / Durdur

rabıta, ölüm, kabir
"DİN NE İÇİNDİR" yazısında belirtmeye çalıştığım gibi; cennet dahi kuralsız, edepsiz, adapsız ve usulsüz değildir. Hz. Adem (a.s.) yaratılıp daha ilk cennete konulduğunda, "şu ağaca yaklaşmayın"[1] emri bunu göstermektedir. Yani Rabbimiz cenneti, oraya layık huylar edinmiş kullar ile doldurmak ve bu dünyayı karıştırdığı gibi cenneti dahi karıştıracak huylar edinen kullara ise cennetin kapılarını kapamak istiyor. Çünkü daha din terbiyesinden geçmemiş insan, cennetteki temiz bir ağacın meyvesinden yememe emri karşısında dahi edepte hata ediyorsa; cennette gereken çok daha büyük kural ve edeplere riayet etmesi için önce bir din terbiyesinden geçmesi, o terbiyenin her yönünü ruhuna yerleştirmesi ve kötü huylarından arınmış olması gerekiyor. Nefsin algılarının aksine insanlar sanki bir meleğe dönüşüp de cennete girmeyecek, o cennetten lezzet alması için gereken, aynı (ama mutmain olmuş) nefse sahip yine insan olarak girecek. İşte, müslümana cennetin kapılarının kapanmasına sebep olan bu kötü huylardan biri de, bir müslümanın diğer bir müslümana karşı olan adavetidir. Şu hadis de bunu ifade etmektedir;

İman etmedikçe cennete giremezsiniz, birbirinizi sevmedikçe de (gerçek anlamda) iman etmiş olamazsınız. (Müslim, Îmân, 93)

İki müslümandan biri hayattayken “ya-hu, dünya için olan dünyada kalır” deyip “Dünyalık neyi yanımda götüreceğim ki kavgamı da yanımda götüreyim. Ben o kardeşime tüm haklarımı helal ettim. Allah için onu da sevdim ve hürmet ettim” diye samimi şekilde derse, cennette o anlaşamadığı müslüman ile karşılaştığında elbetteki her şeyi unutmuş şekilde o kardeşi ile kucaklaşır. Ama diğeri halen kalbinde bir adavet bırakmış ise cennette bile o müslüman ile karşılaştığında “vay-be! dünyadayken bana böyle-böyle yapmış, hakkımda şöyle-şöyle demiş idin” gibi bir söyleme girmesinin imkanı vardır. Bu tür en küçük söylemler büyüyüp şu dünyada kavgaya dönüştüğü gibi cennette de o imkan vardır. O halde bu huyu içinden atamamış, halen tehlikeye açık insanlar için elbette ki cennete girmeden önce son bir muameleye tabi tutulup o huyundan kurtulması gerekir.
Evet, nasıl ki; vücudumuzda ufak bir hastalık başlasa ve önemsemezsek o hastalık ilerler. Bir süre sonra bir doktor size şunu bırak, şu diyete başla dese ve o söze de uymasak hastalık daha da ilerler. Sonra doktor bu safhada artık şu ilacı kullanman gerekir derse ve biz yine dinlemezsek, bir süre sonra o hastalıktan kurtulmak veya hastalıklı uzuvdan kurtulmak için büyük ameliyatlar ve operasyonlar yapılmak zorunda kalınabilir. Ama halbuki bu safhaya gelmeden önlem alınsa idi o ameliyata gerek kalmaz idi.
İşte “Müslümana karşı adavet” hastalığı ile ve bir tümör gibi ruhuna işlemiş vaziyette, ahiret yurduna gelen bir müslüman da, uzunca bir süre arafta bekleme veya adavetin şiddetine göre cehennemde bekleme ameliyatını görmek zorunda kalacaktır.
Fakat nefsimiz ile yaptığımız bazı hataların sonucunda durumun böyle olacağını kabul etsek de, şuan bizler dünyadeyken nefsimiz bunda da bizi yanıltabilir. Çünkü müslüman olduğumuz için eninde sonunda cennete gireceğimizi biliyoruz. Mesela; suça müptela bir insan şu dünya yasalarında bir suç işlese, mahkeme sonunda kaç zaman hapis yatacağını bilir, hapiste bunu kabullenmiştir ve ıslah olacağı yerde aynı suçu işlemek için hapisten çıkmayı bekler. Hatta birine karşı aşırı hiddetlenen bazı insanların “Gider onu vururum, ne var 5-10 sene yatar çıkarım” dediklerini de görüyoruz. İşte daha bu dünyadeyken ne kadar uyarılsak da “Ne var bir süre cehennemde kalırım” sarhoşluğu zihnimizde bulunabilir ve bizlere kötü huylardan kurtulmayı hafif gösterebilir.
Ama Allah'ın azabı ve cezası bu dünya mahkemelerinin kararlarından çetindir, onu yanıltamayız, kalbimizin en derinlerini bilir ve ıslah olmadan bizi salmayacaktır. O halde gelin gözlerimizi kapatalım, zihnimizde hayal edelim ve bu hayalde ıslah olmamız için cehenneme atılmış olalım;
Önce cehennemin yakıcı sıcaklığını vücudumuzda bir hissedelim. Sonra bakalım, şu dünyada hissettiğimiz acılara ilk başta dayanamasak da sonra hafifliyor ama bu acı hiç hafiflemiyor. Nasıl ki bal yemek tatlı olduğu halde, sürekli dur-duraksız bal yemek insana büyük işkence gelir. İşte cehennem acısının sürekliliğindeki işkenceyi düşünelim. Sonra bu halde kıvranırken, Allah'ın "Artık benle konuşmayın" hitabını duyalım. Ama bizlerin aklında halen çıkacağımız düşüncesi var ve bizi çıkarmak için bir meleği ha geldi ha gelecek diye beklediğimizi, harap bir şekilde etrafa bakındığımızı ama o meleğin bir türlü gelmediğini düşünelim. Ne kadar zaman geçse de ne bir melek geliyor ne bir seslenen oluyor. Ve yavaş yavaş artık kendimizin de kafirler gibi Allah'ın bakmadığı ve duymadığı kimseler olduğumuzu, çünkü tersi olsa idi elbet merhameti baskın çıkıp bizi oradan alacak olduğunu ve almadığını anlayalım. Demek "ordan çıkacağımız bir zaman var mı yok mu?" sadece Allah'ın bildiğini ve Allah'ın da cehenneme hiçbir zaman bakmayıp hakkımızda bildiği zaman geldiğinde ancak "şu kulumu çıkarın" diyeceğini ve Allah tarafından unutulma azabına dahi düştüğümüzü farkedelim. Böylece Allah'ın, bizim şimdi hafife aldığımız bu huylar ve konularda ne kadar ciddi olduğunu anlayalım, ümidimizin ne kadar tükendiğini ve o büyük pişmanlığı kalbimizde hissedelim.

Şimdi artık, o durumdan çıkarmıyız-çıkmazmıyız veya ne kadar çoook uzun zaman sonra çıkarız bilmiyorum ama, o halden cennet haline geçtiğimizde, işte o adavet ettiğimiz müslümanla cennette karşılaştığımızda "Kardeşiiimmm!!!" diye kucaklayıp sarıldığımızı ve "dünyada senin hakkına girdiğim nisbetince, sen de cennette benim hakkımdan dilediğin kadarını aldın mı? Yetti mi? İstersen şuan bana kalan cennetin bu gördüğün tarafı da senin olsun, ben razı olurum" dediğimizi de görelim.
Evet, bunları düşündükten sonra artık içimizdeki kötü huyları ve adaveti ahiretteki o son ameliyata bırakmadan bu dünyada tedavi etmemiz gerektiğini anlamış oluruz. İşte o zihni ve kalbi tedavilerin en etkililerinden birisi ise Rabıta-i Mevt'dir. Rabıta-i mevt'in bir gayesi de şimdi dünyada hayattayken, yukarıdaki şekilde cehennemi düşünüp kendimizi pişman hissettirmeye çalışmak gibi, ölümü ve kabirde yaşayacaklarımızı düşünüp aynı pişmanlığı hissetmek ve şimdiden tedavi olmaya çalışmaktır. Bu ve daha birçok manevi fayda için Peygamber Efendimiz (a.s.m.) ölümü çokça hatırlamamızı bildirmiş ve sayısız Alim, Arif ve Allah Dostu zatlar Rabıta-i Mevt'i tavsiye edip bir vird haline getirmiştir.

Bütün zevkleri bıçak gibi kesen ölümü çokça hatırlayın! (Tirmizî, Zühd, 4)
Mesela ben ölüm rabıtasının kıymetini Risale-i Nur ve orda bahsedilen Hz. Ali'nin (r.a.) Ercüze Kasidesi ile anladım. O kasidede Hz. Ali yaşadığı bir olayı ve Eba Turab künyesini nasıl aldığını şöyle anlatır:
“Ebâ Türab” künyesini bana vermişti
Adnân’ın Nebi’si Hâdi olan Mustafa (sav)
Şöyle ki; Fatıma ile bir kırgınlığım olmuştu
Sonra bu kırgınlığımın ardından (Fatıma) pişman olmuştu
Ben mescidin köşesine gelmiş (yatmıştım)
Sıkıntılı bir halde uyuyup kolumu yastık yapmıştım
Tavandan üzerime toprak dökülmüştü
Bundan dolayı Rabbime yakınlığım arttı
O anda Arâbî Nebi gelmiş
Başıma gelen işi soruşturuyordu
Bana dedi ki; “Ey Ebâ Türâb uyan!
Sana isabet eden musibet bana ağır geldi”
...
Sonra Allah Teâlâ buyurdu ki: “Ben ikisinde affettim
Aralarında geçen kavgayı (kaldırıp affettim)
Çünkü ben çok affediciyim, aldırmam
Siz de yine hayırlı işler yapmaya yönelin”
Anlaşılıyor ki; Hz Ali (r.a.) efendimiz o can sıkıntısı içerisinde, karanlık bir köşede, sağ tarafına yatmışken üstüne toprak dökülünce aklı başına gelmiş ve kendisini sanki ölmüş de sağ tarafı ile kabire konulmuş ve üzerine toprak atılıyor gibi hayal etmiş. Hayalî bir kabirdeyken de, yaşadığı anlaşmazlığın ve bir çok hataların, huyların gereksizliğini anlayarak ve kabirde yaşayacağı sorguları ve halleri düşüne düşüne pişman olmuş ve o düşünceler ile kendini/kalbini Allah'a (c.c.) yaklaştırmış. Allah da (c.c.), Resulü'ne bu durumu bildirmiş ve Peygamber efendimiz de Hz Ali'yi (r.a.) övmek için Eba Türab künyesini vermiştir. Bu rabıtaya hürmeten Allah'da (c.c.) Hz. Ali efendimizi ve ailesini affetmiştir.
İşte, müslümanlar arası adavetten sakınmak ve kardeşliği tahsis edecek pişmanlıklar, huylar, fikirler ve eylemler elde etmek için bu rabıtayı bizler de sık sık yapalım, gerçekten kabire girmeden tedavimizi olalım ve Allah (c.c.) bizleri de affetsin inşallah.

Yorumlar

© Ahsen-ül Amel
BTemplates