Kandil Geceleri - Kadir Gecesi

Asım Sabit.... 20 Şubat 2015 Cuma.... 0 Sesli Oku / Durdur

Şüphesiz, biz onu (bu ayetleri) Kadir gecesinde indirdik. ﴾1﴿ Kadir gecesinin ne olduğunu sen ne bileceksin! ﴾2﴿ Kadir gecesi bin aydan daha hayırlıdır. ﴾3﴿ Melekler ve Ruh (Cebrail) o gecede, Rablerinin izniyle her türlü iş için iner de iner. ﴾4﴿ O gece, tan yerinin ağarmasına kadar bir esenliktir. ﴾5﴿. (Kadir Suresi, 1-5)

Kadir Gecesi, Kuran'da açık şekilde tanımlanan bir gecedir. Bu tanımlardan en önemlisi olan Kadir Suresi bu gecenin mahiyetini, ehemmiyetini ve o gece nelerin olduğunu bildirmektedir. Bundan yola çıkarak anlaşılıyor ki; Allah Teala (c.c.) bildirmez ise o gecenin Kadir Gecesi olduğu bilinmez, o gece diğer tüm gecelerden ve hatta diğer kandil gecelerinden çok daha hayırlıdır, Allah'ın (c.c.) izni ile tüm melekler ve ruhaniler o gece yeryüzüne akın akın gelip müslümanlara selam verip haklarında dua ederler. O halde, ben de tefekkürlerimle o gecenin bir hikmetini tanımaya ve tanıtmaya çalışacağım ki kardeşliğe dair vermek istediğim dersler de iyi anlaşılabilsin.

Öncelikle; Allah Teala (c.c.) dilediği ama nazarında hangisinin olacağını bildiği ve kararlaştırdığı bir geceyi Kadir Gecesi kılıyor. Yani O'nun (c.c.) “Ol” demesiyle oluveriyor. Bu nedenle her sene farklı sıradaki bir geceye denk gelme ihtimali vardır. “Bu gecenin hangi gece olduğunu bulmak mümkün müdür?” kısmını sona doğru anlatacağım. Çünkü daha önemli olanı; nasıl ki Allah Teala (c.c.) dilediğini yükseltip dilediğini alçaltıyorsa; yıl içerisinde geceler-gündüzler akar dururken dilediği bir zaman geldiğinde o geceyi yükseltiyor, gece geçtikten sonra tekrardan eski seviyesine alçaltıyor. Tüm meleklerin de yeryüzüne gelmesi de gösteriyor ki, bunu da yeryüzü ile alakalı kılıyor.
Yani Allah Teala (c.c.) Kadir Gecesi için bir nevi buyuruyor olabilir ki “Bu geceye mahsus, arşım içerisindeki herhangi bir yerde bana yapılan ibadetlerden en kıymetlisi, en çok sevdiğim, en çok lutuf ve ikram edeceğim ibadet dünya yeryüzünde yapılan ibadettir”. Bunu haber alan melekler ve ruhaniler de “Ya Rabbimiz, Arş'ın bu yerinde bize ait ibadeti yapmamızı sen emrettin, biz de başka şeyle ilgilenmeden o görevi yapıyoruz. Ama bu gece bize izin ver ve biz de yeryüzüne gidelim, ibadetimizi orada da yapalım, bu gecenin bereketinden ve bu kadar çok seveceğin şeyi yapmaktan mahrum olmayalım” şeklinde Allah'a (c.c.) dua ediyorlar. O halde Allah (c.c.), onların bu dualarını kabul edip onlara verdiği farklı ve tüm emirlerden izin veriyor. Onlar da bu iznin memnuniyetiyle, o geceyi yeryüzünde geçirmenin ve bu bereketten mahrum olmamanın sevinciyle, belki böyle bir şey olmasa yeryüzüne asla gelemeyecek olan çoğunun buralara gelip Allah'ın (c.c.) bahsettiği mümin kulları görecek ve onlarla beraber olacak olmanın heyecanıyla, arşın neresinde olurlarsa olsunlar, akın akın yeryüzüne geliyorlar. Öncelikle kendi ibadetlerini burada yaparlar ki o ibadet, kendileri için dahi kendi yerlerinde yaptığı kendi zaman kavramları içerisindeki bin aylık ibadetten daha hayırlıdır.
Hem nasıl ki; memleketinden çok uzak bir şehirde çalışan, tüm işini, ailesini, çocuklarının eğitimini orada düzene koyan ve bu nedenle memleketine pek uğrayamayan biri bayram zamanını ve iznini bahane edip memleketine gelse; iznini memleketinde geçirir ve “gelmişken şu akrabama da, şu komşuma da, şu arkadaşıma da, şu kabristanıma da vs. uğrayayım” diye düşünür, hepsini dolaşır ve yaşadığı şehre geri döner. Aynen bunun gibi çok uzaklardan gelen ve ibadetini yaparak bu gecenin bereketinden nasibini alan onlar da, bu fırsatla gelmişken, tüm müminleri ve kabristanlarını dolaşarak selam verirler.
İşte bu gece o kadar kıymetli, bereketli ve ikramı o kadar çok ki onlar, bundan mahrum olmamak adına arşın öbür ucunda da olsalar yeryüzüne geliyorlar. Demek bizler de kendimizi yeryüzünde hazır bulduğumuz ve o kadar uzun yolculuk yapmamız gerekmediği halde, o geceyi kaçırıp kendimizi bundan mahrum etmememiz gerekir. Hem bir nevi onlar, bize çok uzaklardan gelen misafir gibidirler. Nasıl ki, bize bir misafir gelse ona bir sofra açılır, hatta gönül zenginliğine göre o sofra mükellef bir sofra olursa; tek nimetleri ve rızıkları ibadet ve sohbet olan bu misafirlere de mükellef bir sofra açmak ve buyur etmek gerekir. O sofrada ne kadar çok namaz, Kuran, zikir, sohbet olursa eşlik ederler; o kadar çok memnun olurlar ve hakkımızda güzel bir dua ile dönüş yaparlar.
İşte yukarıdaki misaldeki adamın akrabasını, kardeşini, dostunu ziyaret etmesi gibi onlar dahi bizleri kendilerine kardeş görüyorlar, hiçbirimiz arasında ayrım da yapmıyorlar ki; her birimize uğramadan dönüş yapmıyorlar. O halde bizim kendi aramızda ayrım yapmamız ve kardeşliğimizi bozmamız akla ve vicdana sığmadığı gibi onların bu amelini yani Kadir Gecesi'ni değersiz görmek olur. Hem yukarıdaki misal gibi yaşadığı uzak şehirden memleketine gelen, akrabaları ve tanıdıkları ile güzel sohbet edeceğine sevinen kişi memleketine geldiğinde akrabalarının, komşularının, arkadaşlarının birbirlerine küs ve kavgalı olduğunu-bayramı filan da umursamadıklarını görse, her gün birbirlerini çekiştirmelerine ve gıybetlerine muhattab olsa; nasıl bir halet-i ruhaniye ile geri döneceğini tahmin ediniz. İşte o gece yeryüzüne gelen o mubarek mahlukatlar da her birimize uğrayıp bizlerin şu hallerimizi görse, acaba ne düşüncelerle ve nelere şahit olmakla kendi yerlerine dönecektir? Ve Allah Teala (c.c.) herşeyimizi bildiği halde onlara “Gidip geldiniz. Söyleyin bakalım kullarımı nasıl buldunuz?” diye sorduğunda acaba onlar da nasıl bir hayal kırıklığı ile cevap vereceklerdir? O halde, bu kadar değerli bir geceyi bizim böyle hüsran ve değersiz kılmamız üzerimize vebal olarak yetecektir.
İşte en azından o geceyi olması gerektiği gibi ibadetle, kardeşlik duygularıyla ve karşılıklı dualar ile geçirsek yetecektir. Buna nefsimizden başka engel yoktur. Mesela o gecelerde şeytan bir kısım zalimlerin aklına girerek bazılarımız üzerindeki zulmün artmasını sağlayabilir ve rahat bir şekilde o geceden faydalanmamıza engel olmak isteyebilir. Bu dahi sorun değildir. Çünkü zulüme gösterilecek sabır, bunun için Allah'a yapılacak bir yalvarış, imkanı olanın adalet ile vereceği bir karşılık da ibadet olduğu için o gece yapılacak böyle bir ibadet, o gece dışında bin ay boyunca yapılacak bir zulüm altındaki böyle bir ibadetten çok daha hayırlı, çok daha makbul ve çok daha hızlı şekilde zulmün kaldırılmasına mazhardır. O halde, her ne durum altında da olunsa o gecenin kıymeti bilinmeli, o kıymete binaen üzerimizde bulunan duruma göre gereği yapılmalı ve o gece kaçırılmamalıdır.
Peki, o gecenin hangi zamana denk geldiği bulunabilir mi? Allah Teala (c.c.) her şeyi kaderde belirlediği ve bu gibi durumlarda herşeyin hesapla olduğunu bildirdiği için; öğle namazı saatini bulmak, ramazan başlangıcını bulmak gibi bulunabilir. Yeterli makama, ferasete, ilme ve keşfe ulaşmış kişiler o geceyi bulabilirler. Bu bilmek de ancak her devirde bir-iki kişiye nasip olur, onlar da Allah'a (c.c.) ve Rasulullah'a (a.s.m.) hürmeten başkalarına ilan etmezler. O halde bize düşen o geceyi kaçırmamak adına, Rasullullah'dan (a.s.m.) verilen haber gibi Ramazan ayının son on gecesini ya da biraz daha emniyetle Ramazan ayının tüm gecelerini ya da “Her geleni Hızır bil, her geceyi Kadir bil” sözü gibi her gecemizi Kadir Gecesi gibi geçirebiliriz. Böylece "Kadir Gecesi hangi gecedir?" derdimiz de olmaz. Kardeşliğimizi de 365 gün sürdürmüş oluruz.

Site İçinde Ara
Günün Ayeti
Mü'minler ancak kardeştirler. O halde iki kardeşinizin arasını düzeltin. Allah'tan korkun ki merhamete lâyık görülesiniz.
Hucurat - 10
Günün Hadisi
Size nafile namaz ve sadakadan daha güzel ameli bildireyim mi? İki kişinin arasını düzeltmektir.
Tirmizi - T5020