Temel Noktalardaki Dikkatsizliklerimiz - 3 (İbadetler)

Asım Sabit.... 9 Şubat 2015 Pazartesi.... 0 Sesli Oku / Durdur

ibadet
Üçüncüsü, “la ilahe illallah” üzerinde geniş tefekkür oluşturmadığımızdan, O’nun (c.c.) gönderdiği "ibadetler" noktasında da dikkatlerimizden kaçan ince esaslar bulunmaktadır. Bu esaslar da amellerimizi, hizmetlerimizi etkilemektedir.
Öncelikler Allah Teâlâ (c.c.) namaz, oruç, kurban, zekât, hac gibi ibadetleri farz kılmıştır. Bunlara da İslam’ın beş şartı denmiştir. Hâlbuki İslam’ın şartları(farzları) beşten çok daha fazladır. Çünkü Allah (c.c.), bu ibadetleri farz kılmış ama uygulanmasını bir zaman ve duruma bağlamıştır. Zaman ve durum oluşmamış ise farz değildir. Üstelik Kuran’da Allah’ın (c.c.) “şöyle bir zamanda ve böyle bir durumda, bunu yap” şeklide birçok emri vardır ki, o durum ve zamanlar oluştuğunda her birini yapmak farzdır. İşte İslam’ın şartlarını zihnimizde beşe düşürdüğümüzden ve zaman-durum ile emir hikmetine dikkat etmediğimizden hiç farkında olmadığımız hataları yapıyoruz.

Şimdi bir amel, Allah’ın (c.c.) emri ile yapılır ya da yapılmazsa ibadettir. Allah’ın (c.c.) emri olmadan yapılırsa nafiledir. Her ibadetin başında emir olmak zorundadır ve Allah (c.c.) da her daim bu emri bize vermektedir. Yani zaman ve durumun oluşması “üzerine düşen ibadeti yap” diye bize emirdir. Allah (c.c.) bu ibadetleri yapmayı bize farz kılmış ama zaman ve durum için çalışmayı farz kılmamıştır. Hatta zaman ve durum bir nevi “emir” olduğu için, Allah’ın (c.c.) emrine karışmak ve boşa çalışmak olur. Çünkü Allah’ın (c.c.) isteği dışında oluşan zaman ve durum O’nun (c.c.) için emir değildir, kişinin kendi kendine emir haline geldiğini sanmasıdır.
Mesela; gece vakti düşünülse “Allah bize öğlen namazını emretti. Hâlbuki boş boş oturuyoruz, gelin el-ele verelim güneşi en tepeye getirelim, öğlen namazını kılalım, Allah’ın emrini tutalım”. Mesela; Muharrem ayında düşünülse “Allah bize Ramazan orucunu farz kıldı. Hâlbuki tutmuyoruz, gelin el-ele çalışalım, yarını Ramazan’ın birinci günü ilan edelim, orucumuzu tutalım, Allah’ın emrini gerçekleştirelim”. Bunlar hem mantıksız, hem boş bir uğraş, hem de o çalışmalar gerçekleşse bile Allah çıkan zaman ve durumu emir olarak kabul etmez, dolayısı ile yapılan ibadeti de kabul etmez. İşte zekât, kurban, hac dahi böyledir.
Mesela; “Allah zekâtı emretti. Çok çalışalım, çok kazanalım, zekâtımızı da verelim, kurbanımızı da keselim, haccımıza da gidelim, Allah yolunda da çok harcayalım” şeklindeki söz bize güzel gelse de öncekiler gibi yanlıştır. Hatta kişiyi uyutmak için, ahretten çok dünyaya çalışsın diye, şeytanın verdiği bir vesvese ve kandırmadan başka bir şey değildir. Özellikle şu zamanda çok çalışmak daha çok boşa giden zaman getirmiştir, çok kazancın içine haram girmiştir, çok zenginlik kibir-israf gibi felaketler getirmiştir. Bu nedenle okuduğum kitaplarda ne Peygamberimizin (a.s.m.), ne sahabelerin (r.a.), ne de büyük zatların (k.s.) böyle bir niyetini görmedim; aksine fakirleşmeye çalıştıklarını gördüm. Çünkü ayette “Allah yeryüzüne ve içindekilere ehemmiyet verseydi, ondan kâfirlere bir damla su bile vermezdi” ve hadiste “Yeryüzü ve içindekiler lanetlenmiştir. Ancak Allah için olanlar hariçtir” buyrulmuş. Yani onlar “O zaman, ihtiyacımızdan fazla olup da Allah’ın hiç de ehemmiyet vermediği, aksine lanetlediği bu mallardan biran evvel kurtulalım. Bari gitmişken de Allah yolunda gitsin, lanetten kurtulsun, lanetli bir malı da harcamamış oluruz” şeklinde düşünmüşlerdir. O halde yapılacak amel şudur; Rızka sebep olan çalışmayı yapmak, az yada çok kazanmayı Allah'a bırakmak, ele çok mal geçince bunu “emir” kabul edip mal ile yapılan ibadetleri yapmak ve Allah yolunda harcamak; ele ancak zaruri ihtiyaç kadar mal geçince sabredip Allah'ın (c.c.) emrini beklemek, fakirlik ile Allah'ın (c.c.) bize vermiş olduğu başka emirleri yerine getirmektir.
Mesela; bu ibadetlerden sonra üzerimizde olan en büyük farzlardan biri de “cihat”tır. Ama bunda bile “Gelin bir bahaneyle savaş çıkartalım, cihat ilan edelim, Allah'ın (c.c.) emrini yerine getirelim” şeklinde düşünmek de aynı derecede mantıksız, yanlış ve zararlıdır. Allah'dan (c.c.) bir emir olmadan cihat da olmaz. Cihadın bağlandığı şartlar da bellidir. Bunlar; mutlaka ve mutlaka gayr-i müslimler ile yapılması, dolayısı ile müslüman görünen devletlere bir isyan hareketi içermemesi, gayr-i müslimlerle yapılan anlaşmaları ilk bozan taraf olunmaması, gayr-i müslinler tarafından dinin-canların-namusların silahlı tehdit altında olması ve cihattan önce, cihat sırasında ve cihattan sonra da bunların korunmasına niyet edilmesidir. Kaldı ki cihat sadece silah ile yapılan bir amel değildir. Kendini Allah'ın (c.c.) rızası dışındaki isteklerden arındırmak nefisle cihattır; müslümanlara, İslam'a yapılan ititrazlara cevap ve hakikatı tebliğ sözlü cihattır; müslümanların daha özgür, daha kolay, daha çok dini vecibelerini yapabilmesi için çalışmak hizmet ile yapılan cihattır. Bu cihatlar nefis, şeytan, cehalet, dalalet, küfür var oldukça Allah'ın (c.c.) emridir, ölene kadar cihat edilir. Silah ile yapılan cihatta ise şartlar var oldukça Allah'ın (c.c.) emridir.
İşte bunlar gibi daha nice şeylerde Allah'ın (c.c.) emri geldiğinde onu yapmaya yoğunlaşmak yerine, o emrin geldiğinin işaretçisi olan zaman ve durumları oluşturmaya yoğunlaştığımızdan, bir çok amel ve hizmetlerimizi bu uğurda şekillendirdiğimizden hata yapıyoruz ve çatışıyoruz. Hem Allah Teala (c.c.) emir verdiğinde o emre itaat etmeye çalışana umduğu yardımı veriyor, ama O'nun (c.c.) emrine karışıp bir de emriymiş gibi iş tutanlara umduğu yardımı vermiyor. Dolayısı ile müslümanlar da bir türlü düze çıkamıyor.

Site İçinde Ara
Günün Ayeti
Mü'minler ancak kardeştirler. O halde iki kardeşinizin arasını düzeltin. Allah'tan korkun ki merhamete lâyık görülesiniz.
Hucurat - 10
Günün Hadisi
Size nafile namaz ve sadakadan daha güzel ameli bildireyim mi? İki kişinin arasını düzeltmektir.
Tirmizi - T5020