Dinlerarası Diyalog Meselesi

Asım Sabit.... 16 Nisan 2014 Çarşamba.... 0 Sesli Oku / Durdur

“Dinlerarası Diyalog” şeklinde meşhur olan mesele de cemaatlerin birbirlerine karşı itirazlarına, kalben soğumalarına ve ciddi ithamlarına sebep olmaktadır. Risale-i Nur’da da bahsedilip Mehdi (as)’mın üç görevinden üçüncüsü içerisinde bulunan ve onun birinci görevine nazaran üç-dört kat daha ehemmiyetsiz olsa da bir kısım tarafından daha ehemmiyetli görülen, buna karşın bir kısım tarafından da ehemmiyeti anlaşılmayan bu meselenin doğru olanını ve yanlış olanını kendimce göstermeye çalışacağım.
Evet, Üstad Bediüzzaman bu meseleyi “İsevi ruhaniler ile ittifak” olarak tanımlamış. Bu nedenle “dinlerarası diyalog”tan “din adamları arası ittifak”a dönüş sağlanıp İslam’ın kazançlı çıkacağı yolu göstermek adına, önce bu meselenin yanlış olanından bahsedeceğim;

Öncelikle tarihte din adına sayısız kanlı savaşların çıkması ve birçok medeniyetlerin birbirlerine düşmanlaşması, hatta günümüzdeki birçok düşmanlıkların ve karşı tarafa gösterilen haksızlıkların dahi bundan kaynaklanması nedeniyle bu konuda bir barış ortamının sağlanması elzem görülmektedir. Özellikle başka bir dinden en çok, en sert ve en haksız su-i zanların İslam’a yapılması nedeniyle; İslam’ın hakikat ve şefkat yüzünü göstermek için karşılıklı diyalogların başlaması gerekmektedir. Her ne kadar birbirimize karşı kitaplar ve peygamberler noktasında ihtilaflarımız bulunsa da imanın temel esası olan aynı Allah’a, aynı ilaha inanıldığı ve herkes kendi zaviyesiyle Allah yolunda gittiği için karşılıklı hoşgörü ve barış esaslarını terk etmeye gerek yoktur. Kaldı ki böyle kurulacak bir barış ve dostluk ortamında, günümüzde daha çok ve daha hızlı yayılan dinsizlik ve ahlaksızlık cereyanının önüne geçilmesi kolaylaşacak ve bu cereyandan en çok zarar gören İslam’ın önü açılacaktır. Böylece birçokların İslam ile müşerref olması kolaylaşacaktır. Sırf bu nedenle hoşgörü, barış, yardımlaşma ile kurulu ittifak ortamı yakalanıp ortak düşman olan dinsizliği yenene kadar bir takım imani ihtilaflarımızı dahi gündeme getirmemek, eğer konusu açılmışsa yeniden çatışmanın önüne geçmek için hemen kapatmak, belki ortak akıl ve fikir yolları bulmak temel görevlerimizden olmalıdır.
Aslında böyle bir ittifak yanlış olup, bu ittifaktan İslâm zararlı çıkacaktır. İster tebliğde olsun ister diyalogda olsun; karşımızdakini kaçırtmama adına, imanî ihtilafları gündeme getirmemek veya başka bir itikat ile açıklamak Allah’ın (c.c.) hikmet ve gayesine, Kuran’ın hükümlerine, İslâm’ın esaslarına ve Efendimiz’in (a.s.m.) sünnetine uygun düşmemektedir. Özellikle karşı tarafı kızdırmama, küstürmeme veya oraya hoş görünme, onların kalbini yumuşatma adına söylenen bir takım sözler “onların da hak dinde, hak inançta ve cennetlik oldukları” manasına yorumlanacaktır. Kaldı ki, Müslümanların zayıflığının ve yenikliğinin nedeni başka dinden düşmanlarının çokluğu değil, kendi içerisindeki parçalanmışlık ve temel İslâm esaslarındaki iman zayıflığı nedeniyledir. Öncelikle karşı dinden insanları kızdırmama adına söylenen bazı sözler, yapılan işler, karşılıklı iç içe girmeler ve verilen tavizler kendi içimizdeki başka cemaatleri ve Müslümanları kızdıracaktır ve kızdırmış; ayrılığımızı daha da arttıracaktır ve arttırmış. Ayrıca bu yolla İslam esaslarına karşı iman zayıflığı da artacağından İslam’daki namaz, oruç, zekat, kurban, hac gibi nefse ağır gelen, zaman ve imkan ayırmak gereken, bir çok fıkhi konuları bulunan hakiki ibadetlerden korkup, hem bir kısım Müslümanlardan hem de dinsizlerden, insanların zahirde daha kolay görünen diğer inançlara kaçışını arttıracaktır. Üstelik dindeki ciddiyet kaybolup diğer dinler ve kitaplar gibi İslam ve Kuran da tahrifata uğramış görüleceği için belki insanlar dinlerden ve inançtan soğuyacak, dinlerin halkları kolay yönlendirmek için uydurulduğu fikrini yaygınlaşıp dinsizliğin artmasına vesile olunacaktır. Bir de Müslümanlardaki yanlış inanç ve bid’alardan şikayet ederken yeni yanlış inanç ve bid’alara kapı açılacağından, bundan da İslam fayda değil zarar görecektir. İşte bu yolda giden kardeşlerimiz, öncelikle kendi dinimizden cemaatlerle ve Müslümanlarla birleşme-kardeşlik yollarına girmeli, onların gönüllerini almalı ve bu ciddi yolda kendilerini düzeltme yollarını da aramalıdırlar. Çünkü bu mantığa yakın bir fikir "harici din adamları arasındaki ittifak" ta değil "müslümanlar arası ittihat" ta ancak bulunabilir.
Bu meselenin doğru olanına gelecek olursak, Risale-i Nur’u da dikkatli tahlil ettiğimde şunu görüyorum;
Her kendi dinine mahsus fikirdeki insanlar, hakikatte birbirlerine düşmandırlar, dost olamazlar. Ama malumdur ki; iki düşman kesim, ikisini de yok etmek ya da hâkimiyetine almak için var gücüyle saldıran ortak bir düşmana karşı ittifak edebilirler. Bu ittifak ise genel manada olmayıp tam dostluk, tam dayanışma, her yerden destek ve taviz verme şeklinde değil; dar çerçevede, sınırları anlaşmalarla belirlenmiş, bu sınırların aşılması ittifakın çökmesine neden olacağı belirtilmiş; belki sadece maddi-gıda yardımı ve mühimmat desteği çerçevesinde kurulmuş ve düşmanla bir olup kendi üzerine saldırmayacağına kesin söz alınmış şekilde olmalıdır. Bu manada biz Müslümanlar ile bize en yakın ama yinede fikrimize düşman olan ve fikirlerine düşman olduğumuz İseviler arasında; hem bizim hem de onların önünü kesmeye, ikimizi de yok edip ya da güçsüz düşürüp kendi hâkimiyetini kurmaya çalışan ‘dinsizlik’ ve ‘ahlaksızlık’ fikrine karşı ittifak içerisine girilebilir. Böylece birbirimize karşı tuttuğumuz ve gücümüzün çoğunu dağıtan birçok cephemizi ‘dinsizlik’ düşmanına karşı kaydırarak o cephelerimizi daha da güçlendirebiliriz ve beraber o dinsizlik düşmanının belini kırabiliriz. Bu ittifakın sınırları kendi doğrularımızdan taviz vermeye zorlamamak, herhangimizi benimseyip yeni gelen ya da birimizden diğerimize geçen varsa bunun önüne geçmeye çalışmamak, (bunlar önce dinsizliğe geçsinler kendi dinlerinden soğusunlar nasılsa benim dinime gelirler ve ben kar ederim) diye düşünüp ya da düşmanın bu yöndeki sahte vaatlerine kanıp düşmanla ortak hareket etmemektir. Yapılacak yardım ve destek ise Allah’a inancı ve dini koruyacak bildiğimiz doğrulardan, dinsizlik fikrini çürütecek bildiğimiz hakikatlerden paylaşmaktır.
Kanaatimce böyle bir ittifak doğrudur ve bu ittifaktan çok daha karlı çıkacak olan İslam’dır. Çünkü akla tam yatkın ve kalbi tam tatmin eden din İslam’dır. Bu ittifakta İslâm’dan, Kurân’dan, Şeriat'tan, Sünnet’ten taviz verilmeyeceği için öncelikle kendi içimizdeki parçalanmanın önüne geçip, diğer kardeşlerimizden desteğe vesile olup ümmet olarak kendi gücümüzü arttıracaktır. Daha sonra karşı din adamlarına onlara karşı temkinimizi yitirmediğimizi, hiçbir tavize yol vermeyeceğimizi, bir yanlış hareketin aramızdaki ilişkiyi bitirebileceğini gösterip; onların usulsüz isteklerine veya gizli planlar kurmalarına engel olacaktır. Hem böyle bir ortamda dinin ve inancın ne kadar ciddi bir mesele olduğu ortaya çıkacağı, dinsizliğin hem dünya hem ahiret için ne kadar ciddi zararlar verdiği görüleceği için arada kalan insanların bu konuda daha ciddi düşünmesini sağlayacaktır. Doğal olarak da kalbi, ruhu tam tatmin eden ve akla tam yatkın olan İslam olduğu için insanlar akın akın İslam’a koşacak ve yapılan anlaşmalar, çizilen sınırlar, ele geçen imkânlar neticesinde de kimse buna engel olamayacaktır. İşte madem böyle bir ittifakta İslam için bu kadar büyük karlar var ve Üstad Bediüzzaman’ın da bahsettiği gibi kıyametten önce İslam’ın yeniden egemen olacağı hakikati belki bu yola gerçekleşecek; bir kısım kardeşlerimiz yanlış bir yolla bu diyaloğu başlatmış olsalar da yanlış kat edilmiş bu yolun doğru ittifaka dönüşmesine çalışmak lazımdır. Bu da onlarla kardeşliğimizi geliştirmekle, yumuşakça iletişime geçip doğruları konuşmakla ve inadı terk ederek ortak hareket edip aynı şeyi hedeflemekle olur. Zaten bizler, Müslümanlar arası bu kardeşliğimizi sağlayalım “başka din adamları arası ittifak” meselesi de doğru şekilde -ister istemez- uygulanacaktır.
Öncelikle ben kâhin değilim, âlim değilim ve gayb’dan da haber almıyorum. Bu zamana kadar yazdığım hiçbir yazımın ve sözümün kesin hüküm olmadığını biliyorum, ilk başta ben şüpheleniyorum ve “acaba yazdığım-kastettiğim doğru mu?” diye araştırıp karşılaştırmaya ve düzeltmeye çalışıyorum. Hatta tefekkürümde hata ihtimali her daim ve yüksek olduğu için önce kendimi tanıttım, ara ara yine kendimden bahsettim ve hallerimi, duygularımı hissettirmeye çalıştım ki; sözü ne ölçüde hüccet kabul edilen biri olduğum görülsün ve ona göre benimsensin ya da benimsenmesin. Dolayısı ile sadece hem hadisler hem de Risale-i Nur'lardaki ilgili kısımlar üzerinde tefekkür ve akıl yürütme ile edindiğim ahirzamanda İslam'ın yeniden hakimiyet kurup kıyamete yakın unutulacağının nedenlerine dair şu ihtimali de (yine de temsili olarak) yazmaya cesaret buldum;
Mehdi (as) zuhur ettiğinde öncelikle Müslümanlar arası kardeşlik pek ileri seviyeye gelecek ve “başka din adamları ile ittifak” meselesi ikinci bahsettiğim yol üzere olacak. Mehdi (as)’mın (yani onun etkisinde oluşacak Müslümanlar arası birliğin) dinsizlikle çetin mücadelesi ve en zorlu zamanında, özellikle İsevi’lerin ittifaka muhalif hareket gösterme eğilimleri olup Müslümanların galibiyete karşı daha da ümitsizleşeceği zamanda, Hz Mesih (as) İsevi’ler içerisinden zuhur edecek. Hz Mesih (as) o İsevi’lerin ittifaka devam etmelerine, sınırı korumalarına ve bu konudaki yardımların sürmesine vesile olacak, dinsizlik ve Deccal böylece yenilecektir. İşte yazdığım ikinci ittifakın sonucu gibi, İslam çok daha büyük kar elde edip yeniden hâkimiyet kuracak ve rivayette Hz Mesih (as)’ın Mehdi (as) arkasında namaz kılacağını belirtmesinin hakikatinde İsevi’ler de bu hâkimiyeti kabul etmiş olacaktır. Böylece Mehdi ve Hz Mesih (as) zamanına mahsus bir barış ortamı oluşacaktır. Bu ortamın etkisiyle, özellikle Mehdi ve Hz Mesih (as)’ın gerçekten vefat etmesi ve dünyadan tamamen el çekmesiyle; bu ikinci ittifak ister istemez birinci yazdığım ittifaka dönüşecektir. İşte zamanla bu ittifakın İslam üzerindeki zararları ortaya çıkmaya başlayacak; başka bir yolun da kendilerini kurtaracağı fikri benimsenerek ve de yine mevcut olan "dinsizlik" cereyanı dindarlara karşı yumuşadığı ve dindarlar da onlara karşı yumuşadığı için akıllar karışarak Kuran ve hükümleri unutulmaya başlayacak, kıyamet de bu ortamda kopacaktır.
Doğrusunu sadece Allah (c.c.) bilir, her durumda Allah’tan (c.c.) af diler O’nun rahmetine sığınırım.

Site İçinde Ara
Günün Ayeti
Mü'minler ancak kardeştirler. O halde iki kardeşinizin arasını düzeltin. Allah'tan korkun ki merhamete lâyık görülesiniz.
Hucurat - 10
Günün Hadisi
Size nafile namaz ve sadakadan daha güzel ameli bildireyim mi? İki kişinin arasını düzeltmektir.
Tirmizi - T5020