بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
اِنَّا جَعَلْنَا فِٓى اَعْنَاقِهِمْ اَغْلَالًا فَهِىَ اِلَى الْاَذْقَانِ فَهُمْ مُقْمَحُونَ⚛
Onların boyunlarına demir halkalar geçirdik, o halkalar (üst üste) çenelerine dayanmıştır. Bu sebeple "mukmehun" durumdadırlar. (Yasin Suresi, 8)
اِنَّا جَعَلْنَا فِٓى اَعْنَاقِهِمْ اَغْلَالًا فَهِىَ اِلَى الْاَذْقَانِ فَهُمْ مُقْمَحُونَ⚛
Onların boyunlarına demir halkalar geçirdik, o halkalar (üst üste) çenelerine dayanmıştır. Bu sebeple "mukmehun" durumdadırlar. (Yasin Suresi, 8)
İlk bakışta bu ayet “kibir” hakkında görülüyor. Yani aslında bilmeyip “çok biliyorum” diyen bazı ehl-i inkâr’ın kibirleri o kadar fazla ki, sanki boyunlarına halkalar geçirilmişçesine sürekli burunları havada geziyorlar ve o halkalar nedeniyle isteseler de hakikate boyun eğemiyorlar. Bu mana mecazen verilmiş olup “onlar” olanların durumunu açıklıyor. Ama kendi tefekkürüm sonucu elde ettiğim bir manada ise, “biz”i de ilgilendiren bir bela ve o beladan kurtulma yolu ortaya çıkıyor. O da şudur ki;
Hemen herkesin belirtmesine göre “halka” bir kölelik simgesidir. “mukmehun” tabiri ise “başları yukarı kalkıktır” manası ile beraber “köle” manasında da bulunur. Hatta “elleri boyunlarına bağlı, her ne tarafa istenirse çekilen ve azap gören bir köle” olarak da söylenebilir. O halde ayetin bir manası da “Onların boyunlarına, çenelerine kadar dayanan bir takım halkalar geçirdik; artık onlar köledirler” oluyor. Bu mana da temsilen ve bizi de ilgilendiren bir durumu açıklıyor.
Mesela; şu zamanda da (hatta öncesine göre daha fazla) insan üzerindeki mükellefiyetler, ipinin ucu başkasının elinde birer halka gibi boyunlarda durmaktadır. Sanki Allah Teala bir insanın boynuna eşi ile bir halka geçirmiş, çocukları ile bir halka geçirmiş, anne babası ile bir halka geçirmiş, evi ile bir halka geçirmiş, işi ile bir halka geçirmiş, amiri ile bir halka geçirmiş, işçisi ile bir halka geçirmiş, borçlusu ile bir halka geçirmiş, alacaklısı ile bir halka geçirmiş, komşusu ile bir halka geçirmiş, akrabası ile bir halka geçirmiş, kendi nefsi ve midesi ile bir halka geçirmiş,… daha sayısız mükellefiyetler ile boynuna halkalar geçirilmiş de her biri kendi tarafına doğru çekiyor. Yani eşine bir şey alsa, çocukları soruyor; ‘iş’le ilgilense ‘ev’ soruyor; amirini dinlese işçisi soruyor; alacaklısına verse borçlusu soruyor; akrabasına gitse komşusu soruyor; başkasını düşünse-yedirse kendi nefsi ve midesi soruyor. Bu kişi de her birinin arasında, zavallı bir köleden sanki daha zavallı bir şekilde, uğraşıp duruyor. İşte bu halkalar o kadar çeşitli ve fazla ki üst üste bine bine omuzdan çeneye kadar dayanmış. Yani “çenelerine kadar dayanan” ifadesi “alabildiğine çokluk” ifade ediyor. Böyle bir perişaniyet de, insanın kendisini dünya işlerine, maişetine ve siyasetine kaptırmasına sebep oluyor. Bu nedenle çoğu insan “asıl” olan ahret işlerini unutmuş ve unutuyor. Hatta bunların da çoğu boynundaki halkalar nedeniyle çevresinden gelecek tepkiden korkarak (yani eşim kızar, patron kovar, arkadaşlar alay eder... gibi endişelerle) ahiret işleriyle ilgilenmekten ve şeriate tam uygun yaşamaktan çekiniyor.
Bu beladan kurtulmanın çaresi ise boyundaki tüm halkaları çıkarıp, geriye bir tek halka bırakmaktır. O da Allah’ın halkasıdır. Zaten O’nun halkasının boyunda bulunması her iş için yeter. Çünkü Allah eş ve çocuk haklarını, iş ve işçi haklarını, akraba ve komşu haklarını, alacak ve borçlu haklarını, lazım olacak her meseleyi belirleyip saydığı için Allah’ın emir ve yasakları doğrultusunda “Allah rızası” için çalışmak yeterlidir. Böylece aynı çalışmayı ve gerekirse yorulmayı yaparız, ama büyük bir yükten ve kalbi sıkıntıdan kurtulup işlerin sonucundan emin olmamıza vesile buluruz. Üstad Bediüzzamanın “Şu yükler bizim için ağırdır, taşıyamayız, bırak Mülk’ün Sahibi (cc) taşısın” manasındaki tabirler, temsiller ve risaleler de bu hakikatten bahsetmektedir. Yani biz tüm halkaları boynumuzdan çıkarsak ve tek Allah’ın halkası boynumuzda tutup itaat etsek, O’na kul köle olsak; elbette ki kendi emirlerine uyması için tuttuğu ama kölesinin ve çevresinin tüm güvenliğini, geçimini kendisi üstlendiği en merhametli bir köle sahibinden kat be-kat daha merhametli bir Sahip’e (cc) sığınmış oluruz. Çünkü, O ne güzel Mevla ve ne güzel Vekil’dir.
Müslümanlar arası kardeşlik olarak Allah, sonuçta kardeşlik haklarını da belirlemiş. O haklara riayet etmek yeterlidir. Hem her bir cemaat ve tarikatın zorunlu kıldığı tatbikatlar da boyunlarda birer halkadır. Ama bunları dahi “zorunluluk olarak” değil sırf “Allah rızası” için yapmak gerekir. Böylece her müminin boynunda aynı Zat’ın halkası bulunacağından; ama Allah onu bu taraf çekmiş, bunu bu tarafa çekmiş, yani her bir cemaate, tarikata, insana farklı yol belirlemiş; kavga etmek gereksizdir. Ayrıca bu kavgalar boynumuzdaki halka sayısını arttırmaktan başka işe yaramaz. Çünkü karşımızdaki için ağzımızdan çıkan her söz de birer “halka”dır. Ne demişler: "Ağızdan çıkmayan söz senin esirin, ağızdan çıkan sözün sen esirisin!"