بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
لَقَدْ حَقَّ الْقَوْلُ عَلٰى اَكْثَرِهِمْ فَهُمْ لَا يُؤْمِنُونَ⚛
Andolsun, onların çoğu üzerine o söz, hak olmuştur. Artık onlar iman etmezler. (Yasin Suresi, 7)
لَقَدْ حَقَّ الْقَوْلُ عَلٰى اَكْثَرِهِمْ فَهُمْ لَا يُؤْمِنُونَ⚛
Andolsun, onların çoğu üzerine o söz, hak olmuştur. Artık onlar iman etmezler. (Yasin Suresi, 7)
“Kuran’ın Kalbi” yazısında belirttiğim gibi Allah, bir ayeti tüm isimleri ile beraber söylüyor. Bu ayet de elbette ki, ilk başta azabı çağrıştırıyor ve azapla da Allah’ın şedit isim ve sıfatları akla geliyor. Karşılaştığım hemen her meal ve tefsir, bu ayetin manasını bu şekilde tek bir manada ve dar kalıpta vermiş. Onlar da doğru olduğu gibi, onları yazanlar benden daha ehil olduğu için, belki benim yazacağımdan daha doğrudur. Yine de asıl maksadım olan kardeşlik meselesi adına, bu ayetteki kendi tefekkürümü yazacağım.
Bu hikmette, ayette “onlar” diye bahsedilen, bir önceki ayette geçen “ataları”nı işaret etmektedir. O halde bu ayet iki kısımdan oluştuğundan, ilk kısmını “Atalarına (yine ister uyarılmış olsun, ister uyarılmamış olsun) verilen söz, şüphesiz çoğunluğunun üzerinde gerçekleşti” şeklinde düşünebiliriz. Bu kısmı bir önceki ayet ile beraber düşündüğümüzde bizim için ortaya hem bir tehdit hem bir müjde çıkıyor. Yani Allah’ın şedit ile rahmet sıfatı bir görünüyor. Burada bize gizliden şöyle ima ediliyor; “Sizin atalarınıza da bir takım sözler verildi. diye söylendi. Çoğunluğu da daha ahretinden önce yaptığının karşılığını aldı. Dikkat edin ya da müjde size ki, bu Kuran ile size de bir takım sözler veriliyor. Elbette ki bu sözler sizin için de gerçekleşecek”. İşte böylece teselli noktasında, Allah’ın iman edenler hakkında verdiği her sözleri gerçekleştireceği şüphe götürmez oluyor.
Ayetin ikinci kısmındaki “onlar” diye bahsedilen, şu zamandaki kavimler olabileceği gibi kasıt “Ama onlar, atalarına verdiğimiz sözü ataların çoğunun üzerinde gerçekleştirdiğimize inanmıyorlar” olabilir. Ama herkes tarafından bilinen bir iman esasını ortaya çıkaran ikinci bir hikmette ise bu kısım direk ikinci kısımdaki “onlar” ekine bağlıdır. Yani mana “Atalarına verilen söz, çoğunlukla iman etmeyenlerinin üzerlerinde gerçekleşti” oluyor. Burada “çoğunun” şeklinde geçmesi, diğerlerine verilen sözlerin gerçekleşmeyeceği anlaşılmasın. Çünkü verilen bazı sözlerin ahrette gerçekleşeceğini ima etmektedir. Bu ikinci hikmette inanmayanların birazı daha hayattayken, çoğu kabirde iken azap görmeye başladığı bildirilirken; müminlere ise söz verilen mükâfatların çoğunun ahirete bırakıldığı esası ortaya çıkıyor.
Madem Allah bize verdiği her sözleri bu kadar kesin bir surette gerçekleştireceğini bildiriyor, bakalım hem Kuran’da hem de Kuran’dan süzülmüş olan ve bir nevi onun tefsiri olan hadislerde Müslümanlar arası kardeşlik hususunda nasıl sözler verilmiş:
- Hep birlikte Allah’ın ipine (kitabına, dinine) sımsıkı sarılın. Parçalanıp ayrılmayın. Allah’ın üzerinizdeki nimetini düşünün. Hani siz birbirinize düşmanlar idiniz de O, kalplerinizi birleştirmişti. İşte O'nun (bu) nimeti sayesinde kardeşler olmuştunuz. Yine siz, bir ateş çukurunun tam kenarında iken oradan da sizi O kurtarmıştı. İşte Allah size ayetlerini böyle apaçık bildiriyor ki, doğru Yola eresiniz. (Ali İmran, 100.)
- Ey iman edenler! Eğer fâsık size bir haber getirirse onun doğruluğunu araştırın. Yoksa bilmeden bir topluluğa kötülük edersiniz de sonra yaptıklarınıza pişman olursunuz. (Hucurat, 6.)
- Müminler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin ve Allah'tan korkun ki rahmete eresiniz. (Hucurat, 10.)
- Ey iman edenler! Bir topluluk bir diğerini alaya almasın. Belki onlar kendilerinden daha iyidirler. Kadınlar da diğer kadınları alaya almasın. Belki onlar kendilerinden daha iyidirler. Birbirinizi karalamayın, birbirinizi (kötü) lakaplarla çağırmayın. İmandan sonra fâsıklık ne kötü bir namdır! Kim de tövbe etmezse, işte onlar zâlimlerin ta kendileridir. (Hucurat, 11.)
- Ey iman edenler! Zannın birçoğundan sakının. Çünkü zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin kusurlarını ve mahremiyetlerini araştırmayın. Birbirinizin gıybetini yapmayın. Herhangi biriniz ölü kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? İşte bundan tiksindiniz! Allah’a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz Allah tövbeyi çok kabul edendir, çok merhamet edendir. (Hucurat, 12.)
- Fakat tövbe edip, namazı kılar ve zekâtı verirlerse, artık onlar sizin din kardeşlerinizdir. Bilen bir kavme ayetleri işte böyle ayrı ayrı açıklarız. (Tevbe, 11.)
- “Müslüman Müslüman’ın kardeşidir. Ona zulmetmez, onu (zalimlere de) teslim etmez. Kim, din kardeşinin bir ihtiyacını giderirse, Allah da onun ihtiyacını giderir…” (Buhârî, “Mezâlim”, 3; “İkrah”,7; Müslim, “Birr”, 58;Tirmizî, “Hudud”,3.)
- “Sizden biriniz kendisi için sevdiğini mü’min kardeşi için sevmedikçe gerçek mü’min olamaz.” (Buhârî, “Îmân”, 7; Müslim, “Îmân”, 71, Tirmizî, “Sıfatü’l-Kıyâme”, 59.)
- “Kim müslümanı bir sıkıntıdan kurtarırsa, bu sebeple Allah da onu kıyamet günü sıkıntılarının birinden kurtarır. Kim bir müslümanı(n kusurunu) örterse, Allah da Kıyamet günü onu(n kusurunu) örter…” (Buhârî, “Mezâlim”, 3; Müslim, “Birr”, 58.)
- “Zandan sakının. Zira zan sözün en yalan olanıdır. İnsanların özel hallerini araştırmayın, konuşmalarını dinlemeye çalışmayın, birbirinizin alışverişini kızıştırmayın, birbirinize haset etmeyin, birbirinize kin beslemeyin, birbirinize sırt çevirmeyin. Ey Allah’ın kulları kardeşler olun.” (Buhârî, “Edeb”,58; Nikah”,46)
- "….Kul din kardeşine yardımcı olduğu sürece, Allah da onun yardımcısı olur…” (Ahmed b. Hanbel, II,252; Müslim, “Zikir”, 38; İbn Mâce, “Sunne”, 17; Tirmizi, “Hudud”, 3)
- “Birbirinize buğuz etmeyin, birbirinize haset etmeyin, birbirinize arka çevirmeyin; ey Allah’ın kulları, kardeş olun. Bir müslümana, üç günden fazla (din) kardeşi ile dargın durması helal olmaz.” (Buhârî, Edeb, 57,)
Bunca ve daha fazla verilmiş sözler, uyarı ve tavsiyeler varken Müslümanlar arası kardeşlik hususunda daha fazla ilgisiz kalmak ve davranışlarımızı, niyetlerimizi, zanlarımızı gözden geçirmemek olur mu?