بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
لِتُنْذِرَ قَوْمًا مَآ اُنْذِرَ اٰبَآؤُهُمْ فَهُمْ غَافِلُونَ⚛
Ataları uyarılmamış bir kavmi uyarman için. (Yasin Suresi, 6)
لِتُنْذِرَ قَوْمًا مَآ اُنْذِرَ اٰبَآؤُهُمْ فَهُمْ غَافِلُونَ⚛
Ataları uyarılmamış bir kavmi uyarman için. (Yasin Suresi, 6)
Önceki ayet hakkında belirttiğim “Tenzil”den bir hikmet de Peygamber (sav) Efendimizdir. Yani “Seni âlemlere rahmet olarak gönderdim” manasında “Aziz ve Rahim olan Allah seni gönderdi” buyurmaktadır. Yine aynı yazıda Kuran’ın, Allah’ın hikmeti neticesinde, tamamen farklı tarzları olduğunu belirmiştim. İşte bu altıncı ayette de başka bir tarz daha görülüyor.
Bu ayetteki kelimeler (tabi ki her ayet böyledir) öyle bir seçilmiş ve öyle bir sırada yerleşmiş ki, iki manaya da gelebiliyor. Birisi “Ataları uyarılmamış ve bu nedenle gafil kalmış bir kavmi uyarman için…”, diğeri “Atalarının uyarıldığı ve kendilerinin bundan gafil kaldığı bir kavmi, aynıyla uyarman için…” manasındadır. Zaten bu iki mana da verilmek isteniyor. Çünkü bir taşla iki kuş vuruluyor ve “kavm” kelimesinin belirsiz isim tamlaması şeklinde “herhangi bir kavim” anlamında gelmesiyle de zihinlerde “Ataları uyarılmış olsun, uyarılmamış olsun hangi kavim varsa onları gafil düştüğü şeylerde uyarman için…” manası verilmektedir. Böylece Peygamber Efendimiz’in (sav) tüm insanlığa hatta tüm âleme gönderildiğini, Kuran’daki sorumlulukların da tüm insanlığı bağladığını gösterip, ispat etmektedir. Hatta bu mana bizlerle birlikte bizden sonraki kıyamete kadar tüm insanları da içine almış oluyor.
Aslında bu ayet ve bu mana, içimi kan ağlatacak şekildeki bir tefekkürü zihnime oturttu. “Nezir” uyarmak demekse ve bu mana kıyamete kadar tüm insanları kaplıyorsa, aynen “Efendimiz (sav) ve Ümmeti” ile “Ey İnsan” yazısında belirttiğim gibi ve bu ayetteki gizli emr-i İlahi gereği, Efendimiz (sav) halen aramızda dolaşıp bu “nezaret”i gerçekleştiriyor demektir. Şimdi; ümmetinin en küçük kusuruna can sıkan, şefaat ve himmet ile o kusurları kendi üzerine alıp ümmetini kurtarmaya çalışan böyle bir zatı (sav) mahşer gününde, Allah’ın huzurunda sıkıntıya sokmaya bir Müslüman’ın kalbi razı olur mu?
Mesela, biz babamızdan gelecek kendi hatamız dışı en küçük azar içeren “Sen mi yaptın?” sorusuna can sıkarken, Kuran’da Allah’ın Hz İsa’ya soracağım dediği “ diye sen mi söyledin?” ayetindeki sorgu zuhur ettiğinde büyük peygamberlerden olan o zatın suçu olmadığı halde, Allah’ın huzurunda çekeceği sıkıntıyı bir düşünün. İşte aynı sıkıntıyı, daha fazlasını ya da daha azını, biz ümmetinin kusurları hakkında benzer bir soruyla Efendimiz’in (sav) de çekmesini vicdanımızda kaldırabilir miyiz? Hadi, Hz İsa’ya uydum diyenler şirke düştüler. Tamam, bizler Hıristiyanlar’ın durumunu etkileyen şirke düşmedik, ama Ümmet’in durumunu çok kötü etkileyen ayrılığa düştük. Efendimiz’e (sav) “Ümmetinin 73 fırkaya ayrılmasını sen mi söyledin?” diye sorulmasını ister miyiz? Hele Allah’ın bize yaptıklarımızdan en küçüğünü soracağı o anların sıkıntısı bize cehenneme rahmet okutacak manevi bir azabı yaşatacakken, O’nun (sav) çocuklar tarafından taşlanmasını hatırladıkça dayanamayan bizler, böyle bir azap çekmesini düşünmeye dayanabilir miyiz?
Nasıl ki; biz babamıza karşı bir suç işlesek ve o suçla eve girmeye korksak ve babamız bize soracak diye endişelensek ama bizim yerimize merhametli annemiz babamızın yanına varıp bizim için bağışlama istese ve bizim adımıza sorulan sorulara kendi cevap vermeye çalışıp sıkıntı çekse, o bağışlama sonrasında bize daha sorulmaz diye rahat bir şekilde eve gireriz ve odamıza geçeriz ama annemiz çektiği sıkıntı ile kalır. İşte Allah’tan en çok korkan O (sav) olduğu halde, ümmetini kurtarmak adına ümmetinin kusurlarını üzerine alarak kendini feda eden (yani şefaat ederken bizden önce Allah’ın huzuruna varıp bizim için af dileyen ve bizim çekeceğimiz o manevi sıkıntıyı kendi çeken) ve halen aramızda dolaşarak “nezaret”ine ve bu fedakârlığa devam eden Efendimiz’e (sav) bizler nefsimizi feda edip makam, mevki, sevap, amelde üstünlük gözetmeden birleşelim, artık ona daha fazla sıkıntı yaşatmayalım, Allah rızası için!