Kafirun Suresi İle Amel Etmek

Asım Sabit.... 26 Haziran 2013 Çarşamba.... 0

بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
لَكُمْ دِينُكُمْ وَلِيَ دِينِ
Sizin dininiz size, benim dinim de banadır. (Kafirun Suresi, 6)
“Fatiha’daki Duamız” yazısında belirttiğim gibi “din günü”nden bir hikmet de; o gün herkesin kendi fikir ve itikadı ile geleceğini, aralarındaki değerlendirmeyi de Allah’ın (c.c.) yapacağını bildirmektir. Demek herkes kendi fikrinden ve itikadından razı ki; kendinden emin bir şekilde, fikrini düzeltme ihtiyacı hissetmeden ahirete kadar götürmeyi göze alabiliyor. O halde Allah’ın (c.c.) karşılığında vereceklerinden de ister istemez razı olmak zorundadır. Görünen o ki, zaten mümin ve hatta ibadetten uzak durup “Allah ile kendi aramda” diyen bile bu durumda başına gelecekten razı. Bu nedenle başka itikadi mezheplerdeki Müslümanlarla beraber, bize göre dini yönü zayıf ya da inançsız insanlarla aramızda hoşgörüyü, en azından tahammülü geliştirmek için en güzel yol Kafirun Suresi’nde gösterilmektedir.

Bu surenin nüzul sebeplerinden en meşhur ikisi; Müşriklerin Peygamber Efendimize (aleyhissalâtü vesselâm) -iddiasını sürdürmemesi için- maddi, siyasi, dünyevi imkânları ve bir yıl İslâm üzere, bir yıl kendi dinleri üzere amel etmeyi teklif etmesidir[1]. Ama anlaşıyor ki; müşrikler sadece bu iki yolla değil, belki onlarca yollarla Peygamber Efendimizi (a.s.m.) kandırmaya ve ikna etmeye çalışmışlar. Hem de bu zaman zarfında Peygamber Efendimiz (a.s.m.) ne kadar da uğraşsa, “Onları uyarsan da, uyarmasan da, onlar için birdir…”[2] gibi ayetlerinin izah ettiği gibi, onlar da dinlerinden dönmemiş. İşte bunun üzerine bu surenin bir hikmeti olarak Rabbimiz (c.c.), Efendimize (a.s.m.) şunu tavsiye ediyor; “Onlarla (yine benzer bir muamele görerek) karşılaştığında de ki: Bakın görüyorsunuz o kadar beni yükseltme tekliflerine ya da alçaltma tehditlerine rağmen beni dinimden döndüremiyorsunuz, istediğiniz kadar uğraşın sizin dininize asla uymayacağım. Ben de ne kadar uğraşsam sizi hak dine çekemiyorum, anlaşılan o ki dininizden dönmeyeceksiniz de. O halde bırakalım birbirimizle uğraşmayı ve sizin dininiz size, benim dinim bana olsun.”
Şu zamanda daha çok görüyoruz ki, farklı dini, dünyevi ve siyasi görüşlere sahip insanlar arasında yoğun tartışmalar ve kavgalar cereyan ediyor. Her biri ne kadar uğraşsalar da karşıt görüştekileri kendine çekemiyor ve kendi fikirlerini benimsetemiyor. Bu nedenle de sürekli tekerrür eden olaylar ortaya çıkıyor. Ama asıl zararı, inancı zayıf yada inançsız biri değil, karşısındakini gerçek imana ve ahlaka çekmek için kavga eden mümin görüyor. Çünkü enerjisinin, zihninin ve sabrının büyük bir kısmını çoğunlukla olmayacak bir işe harcamış olacağından, çok daha önemli olan ibadete, üzerine aldığı İslam hizmetine ve haramlardan kaçmaya harcayacak zaman, zihin ve sabır bulamıyor. Herkesçe malum ki, bunları elde edemeyen mümin nefsine ve şeytana karşı tehlikededir. Bu nedenle şeytanlar bu tür kavgaların zuhur etmesi için çok uğraşır. Hatta bir mümini oyalayacaksa iki inançsız arasında bile kavga, savaş doğuracak yol arar. Bu nedenle bize kavga için gelen kim varsa, şeytanın bu oyununu görüp, aynen Kafirun Süresi’ne benzer şekilde “Bakın görüyorsunuz, ne kadar bizle uğraşılsa da hiçbir şeyi sizce değiştirmemiş, biz de sizinle ne kadar ilgilensek hiçbir şey bizce düzelmemiş. Şuan yaptıklarımıza bakılırsa aynen ne değişiyoruz, ne de değişiyorsunuz. Gelin kavga etmeyelim, ne ben size karışayım ne de siz benim hayatıma müdahale edin. Böylece herkesin kendi düşmanı yanında, tek ortak düşman olan “adaletsizlik” düşmanına karşı da zayıf düşmeyelim.” diyerek, ilk başta bizler hoşgörüyü yaymaya çalışmalıyız.
Geçmişten beri içimize sirayet eden bazı hislerden dolayı oluşan bu konudaki fikirlerimizi de, her Müslümanca malum olan şu hakikatler düzeltebilir. İslam’da isyan yoktur, amel etmek ve sabır vardır. Kavgayı ilk çıkaran ve anlaşmayı ilk bozan olmayı Allah Teâlâ (c.c.), Kur'ân ile açık şekilde yasaklamıştır[3]. Bunların aksine hareket eden Müslümanlar’ın durumuna, tarih şahittir.
Ancak tüm bu zararların yanında, bir zarar daha var ki, o da bu kavgalardan dolayı kazanılan hissiyatların (yani zorla kendine çekmeye çalışmak ve uğraşmak vs. gibi) cemaat, tarikat ve mezhepler arası kardeşliğe sirayet etmesidir. Çünkü nasıl ki inançsız veya inancı zayıf biri kendi harici fikirlerinden razı ise, her bir Müslüman da kendi cemaatinin fikirlerinden razı ve kolay kolay değişmek istemiyor. İşte daha büyük zararlar doğurabilecek ve doğurmuş olan bu konudaki kavgalardan da bütün bütün kaçınmamız gerekiyor. Eğer bizler Kafirun Suresin’deki mantıkla inancı farklı veya inaçsız bu tür insanlara karşı hoşgörüyü, en azından tahammülü benimsemiş duruma gelmişsek; başka cemaatteki Müslüman’ı kardeşçe kucaklayacak duruma gelmişiz demektir.
  1. Diyanet Tefsiri, Kur’an Yolu:V/671-673.
  2. (Yasin Suresi, 10)
  3. ≪Onlar, emanetlerine ve ahidlerine riayet edenlerdir.≫ (Mü'minun Suresi, 8)

.
  • Index: 0, Number: 1
  • Index: 1, Number: 2
Günün Ayeti
Mü'minler ancak kardeştirler. O halde iki kardeşinizin arasını düzeltin. Allah'tan korkun ki merhamete lâyık görülesiniz.
Hucurat - 10
Günün Hadisi
Size nafile namaz ve sadakadan daha güzel ameli bildireyim mi? İki kişinin arasını düzeltmektir.
Tirmizi - T5020