Ramazan Bayramı ve Rü'yet-i Hilal

Asım Sabit.... 16 Haziran 2017 Cuma.... 0

Geçtiğimiz yıllarda Ramazan Bayramlarını bazı ülkelerin bir gün önce ve bazı ülkelerin bir gün sonra kutlaması, müslümanlar arası kardeşliği ve gönül birliğini zedeleyen durumlardan birisidir.
Bu durum, hep hilal görüldü-görülmedi ya da dünyada tek bir yerde görülse olurdu-olmazdı ya da hesap ile olurdu-olmazdı meselesine yoğunlaşıp da, aslında yine temel noktadaki bir meseleye dikkat etmediğimizden kaynaklanmaktadır. Bu temel nokta da, nasıl anlaşırlarsa anlaşsınlar, birbirleri ile iletişim halinde olan tüm müslümanların aynı gün bayram yapması gerektiğidir. Hatta aşağıda yapacağım açıklamalar ile anlatmak istediğimi (bu sefer) baştan yazayım: Tüm müslümanlar gerekli istişareleri değerlendirip 29’da veya 30’da anlaşıp ona göre oruç tutsa ve Bayram yapsa ama hakikatte yanlış olsa yine de sahihtir. Fakat bir taraf 29’da ve diğer taraf 30’da karar kılıp oruç tutsa ve Bayram yapsa hangi taraf doğru olursa olsun iki taraf için yine de mekruhtur. Mesela;

Öncelikle; Kurban ve Ramazan Bayramları, tek başına Cuma ve Aşure Günleri gibi zamanlarda oruç tutmak tahrimen mekruh olarak görülmüştür[1]. Ama düşünürsek, bu mekruhluk günün kendisinden dolayı değildir. Yani hakikatte Şevval ayının birinci günü oruç tutmak mekruhtur diye bir şer’i hüküm yoktur. Yoksa Peygamber Efendimiz (aleyhissalâtü vesselâm) bir hadiste Ramazan Orucu'nun 29 gün tutulmasını ve bir sebepten dolayı hilalin görülmediği durumda orucun 30’a tamamlanmasını emretmezdi[2]. Çünkü hilal ortaya çıkıp da buluttan veya başka sebepten dolayı hilalin görülmemesi, hakikatte o günün Şevval ayının birinci günü olduğunu değiştirmez. O halde asıl mekruhluk; bazı Müslümanlar birlik ve kardeşlik eşliğinde bayram yaparken, bazılarının oruç tutmaya devam etmesi ve kendini, içinde bulunduğu toplumdan ayırması ve uzaklaştırmasıdır. Peygamber Efendimiz (aleyhissalâtü vesselâm) de verdiği bu hadiste, Müslümanların birlikte bayram yapmalarının bir yolunu göstermiştir.
Bu konuda anlaşacak olanlar elbette ki her ülkenin ehil olan ve görevlendirilmiş ilim sahibi kişileridir. Bir istişare meclisi kurup ortak karar almaları yeterlidir. Dediğim gibi hakikatte Ramazan 29 gün olsa ama bu istişare meclisi 30’da karar kılsa, sorun değildir. Çünkü Şevval ayının birinci günü oruç tutmak mekruhtur diye bir hüküm yoktur. Önemli olan Müslümanların birlikte bayram yapmalarıdır.
Ayrıca, hakikatte Ramazan 30 gün olsa ama bu istişare meclisi 29’da karar kılıp bir gün eksik oruç tutulmuş olsa yine sorun değildir, sahihtir ve telafisi vardır. Bunun yolunu da yine Resulullah Efendimiz (a.s.m.) göstermiştir. Mesela; Peygamber Efendimiz’in (aleyhissalâtü vesselâm) oruca bir bayram günü ara verip bir süre daha oruca devam edilmesini, yani Şevval Orucu'nu övmesi ve bu orucu da tutanların yıl boyunca oruçlu gibi olduğunu bildirmesi, telafi için yeterlidir[3]. Bu oruç elbette ki, hakikatte bir gün eksik kalan o Ramazan Orucu'nu da tamamlayacaktır. Hatta bırakın bu orucu, kaza namazları gibi yıl içerisinde tutulan kaza oruçlarının ve belki nafile oruçlarının dahi eksik kalan Ramazan oruçları yerine geçeceğini bildiren mezhep imamların içtihatları vardır[4][5]. O halde “Ramazan şu kadar gündü, bu kadar gündü” tartışıp durmaktansa, Müslümanları yılda en azından bir gün kaza ya da nafile oruç tutmaya teşvik etmek yeterlidir.
Özellikle avam sınıfı olan bizlerin Ramazan’ın kaç gün olduğuna dair tartışmalara katılmasına ve her birimizin dağlara çıkıp ayrı ayrı araştırmasına zorunluluk yoktur. Bu yüzden ben de bu tartışmalara girmeden yazmaya çalışıyorum. Sonuçta her ülkede görevli bir fetva makamı var. Bize 30 dense 30 tutarız, 29 dense 29 tutarız. Biliriz ki bunun için üzerimizde bir vebal yoktur. Ama bizim vebalimiz dışındaki konu olan ülkelerin kendi arasında anlaşamamaları yanında, aynı ülkedeki ve aynı milletteki insanların farklı günlerde bayram kutlamalarının vebali vardır. Malesef Türkiye’de dahi böyle bir ayrılık yaşanmış ve insanlar vebale girmiştir.
Bunun olmasının nedeni de -malesef öyle görüyorum ki- takva zannıyla kibirdendir veya vesvesedendir. Yani meselenin bir kısmı her bir Müslüman kesimin “biz daha iyi biliyoruz, biz daha takvalıyız” şeklinde kendini gösterip bir farklılık oluşturma, kendini beğendirme ve bu yolla taraftar toplama çabasındandır. Ama Ramazan’ın ve Bayram’ın ruhu da, hikmeti de, Allah Teala (c.c.) ve Resulü’nün (a.s.m.) bundaki gayesi de birliktelik oluşturmaktır ve olması gereken çabamız da kendimizi Allah’a (c.c.) ve Rasulü’ne (a.s.m.) beğendirmektir.
Meselenin bir kısmı da Bediüzzaman'ın bahsettiği dördüncü vesvese gibidir[6]. Yani Şeytan, insanın kalbine, bir âmelin yapılırken nefs-ül emir’deki şekle tam uygun ve tam güzel şekilde yapılması gerektiğine dair vesvese verir. Şeytan bu vesveseyi çok işlettirir, “yapacaksan ya tam yap, ya hiç yapma” der ve “nefs-ül emir’e tam uygun şekilden bir arpa bile fark olması dahi o ameli çirkin yapacaktır” şeklinde düşündürür. Halbu ki, Şeytanın verdiği bu vesvese bir zorlamadır ve dindeki kolaylığa terstir. Allah Teala (c.c.) da, Resulü (a.s.m.) de her ameldeki kolaylığı göstermiştir. Üstelik kişinin yaptığı âmelini tam doğru ve tam güzel görüp kibre girmesindense; âmelini kusurlu görerek tövbeyle ve duayla, bir hak mezhebin kaidelerine uygun düşen, Allah (c.c.) ve Resulü’nün (a.s.m.) gösterdiği kolay yollarla telafi etmeye çalışması ve Allah’a (c.c.) sığınarak tevazu göstermesi daha evladır. Hem “Amelim nefs-ül emir’deki şekle tam uygun olmadı, bu nedenle çirkindir, ama cehlim olduğu için kabul edilir” demektense “Amelim kusurludur ama bir hak mezhebin görüşüne uygun düştüğü için sahihtir, ama bilmem kabul olunmuş mudur?” demek ve kibrimizi yenmek gerekir.
Son olarak Allah Teala'nın (c.c.) Kur’an'da “kim daha güzel âmel edinecek diye”[7] şeklinde buyurması gibi yine bu konuda da imtihan ediliyoruz. O halde; takva zannıyla herkesin birbirlerinden ayrılıp farklı tarihlerde bayram kutlaması ve garip bir durum ortaya çıkarması mı? Yoksa tevazu ile herkesin aynı günde ve birlikte bayram kutlayarak Allah’a (c.c.) sığınması mı daha güzel âmeldir?
  1. Buhârî, savm 66.
  2. Müsned, İmam Ahmed, c.2
  3. Müslim, Sıyam, 24; Tirmizî, Savm, 53
  4. Muğni'l-Muhtâc
  5. (Bakara Suresi, 185)
  6. Yirmi Birinci Sözün İkinci Makamı
  7. (Mülk Suresi, 2)

.
  • Index: 0, Number: 1
  • Index: 1, Number: 2
Günün Ayeti
Mü'minler ancak kardeştirler. O halde iki kardeşinizin arasını düzeltin. Allah'tan korkun ki merhamete lâyık görülesiniz.
Hucurat - 10
Günün Hadisi
Size nafile namaz ve sadakadan daha güzel ameli bildireyim mi? İki kişinin arasını düzeltmektir.
Tirmizi - T5020