بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
إِنَّ أَوَّلَ بَيْتٍ وُضِعَ لِلنَّاسِ لَلَّذِي بِبَكَّةَ مُبَارَكًا وَهُدًى لِّلْعَالَمِينَ⚛
Şüphesiz mubarek ve alemlere hidayet olan ilk Beyt, Bekke'de, insanlar için kuruldu. (Al-i İmran Suresi, 96)
إِنَّ أَوَّلَ بَيْتٍ وُضِعَ لِلنَّاسِ لَلَّذِي بِبَكَّةَ مُبَارَكًا وَهُدًى لِّلْعَالَمِينَ⚛
Şüphesiz mubarek ve alemlere hidayet olan ilk Beyt, Bekke'de, insanlar için kuruldu. (Al-i İmran Suresi, 96)
Öncelikle Beytullah, yani Allah'ın Evi olan Kabe'nin coğrafyasına, ilk ne zaman ve ne için yapıldığına, tarih sürecine bakmak gerekir. Böylece Beytullah'ın ne kadar özel bir yer olduğu, özel olarak saklandığı ve gizlendiği, özel olarak tekrardan ortaya çıkarıldığı anlaşılır. Bu da bize, Beytullah'ın hemen yanı başında ortaya çıkan Rasulullah'ın (a.s.m.) kim olduğunu, değerini ve daha o zamanlardan beklenilip hazırlık yapıldığını göstererek gayet hikmetli bir şekilde Rasulullah'ı (a.s.m.) tanıttırır.
Beytullah ve Coğrafyası
Bilindiği gibi binlerce seneyi bulacak periyotlarda, dünyanın kendi etrafında ve güneş etrafında dönüş eksenleri farklılaşmakta, yeryüzü hareketleri ve atmosfer olayları neticesinde yeryüzü şekilleri sürekli değişmekte, kıtaların birbiri arasında kaymalar olmakta, böylece küresel iklim ve bitki örtüsü değişiklikleri görülmektedir. Özellikle son Buzul Çağı'nın tamamlanmasından (10-14 bin yıl önceden) günümüze, ekvator bölgesine daha yakın olan kar kaplı bölgeler kutuplara doğru daralmış ve başta ekvator bölgesi olmak üzere kurak bölgeler genişlemiş ve küresel bitki örtüsü azalmıştır. Dolayısı ile Beytullah'ın bulunduğu Arap Yarımadası da, binlerce sene önceki zamanlarda daha yumuşak bir iklimde ve bitki örtüsünde bulunabilmektedir.
Coğrafik olarak; Arap Yarımadası'nın batı tarafında Kızıl Deniz'e paralel şekilde, boyluboyunca dağlar bölgesi (Hicaz Dağları) bulunur. Bu dağlar daha çok volkanik, siyah, sivri kayalar şeklindedir. Doğu tarafına doğru dağlık bölgeler azalır ve yarımadanın doğu tarafı geniş, düz ve kurak bölgelerden, çöllerden oluşmaktadır. Beytullah'ın yeri ise, yarımadanın batısında boyluboyunca uzanan bu dağlar bölgesinde kuzeyden-güneye hemen hemen ortasındadır. Yarımadanın en yüksek dağlarının bulunduğu dağ sırası olan ve Yemen'den Şam'a kadar uzanan Serat Dağları'nın, Mekke ve Medine'yi saran bölgesine Faran Dağları denir. Beytullah da bu Faran Dağları içerisindedir. Tevrat'ta burası "Paran Dağları" olarak geçer.
Bilidiği gibi yağmur çoğunlukla, deniz sularından buharlaşarak oluşan bulutların dağlık bölgelerden geçerken yükselmesi ve soğuyarak damla şeklinde yere düşmesi ile oluşur. Dolayısı ile zaman zaman bu bölgelere de yoğun yağmurlar düşebilmektedir. Beytullah'ın bulunduğu nokta dağların arasındaki bir vadidedir. Bu yer Kur'an-ı Kerim'de "Bekke" olarak anılır. Genel görüşe göre "Mekke" şehrin genel adı iken, "Bekke" Beytullah'ın bulunduğu yerin adıdır. Beytullah'ın hemen yanıbaşından, Safa ve Merve Tepesi arasından bir dere ve sel yatağı geçmektedir. Günümüz şehir planlaması ile bu sel yatağının yönü kanallar ile farklı bir yönde değiştirilse de, yakın zamanlarda bile, Kabe'yi etkilecek şekilde sel basmaları görülmüştür.
Beytullah ve Tarihi
Rivayetlere göre, cennetten çıkarıldıktan sonra, Hz. Adem (a.s.) ve Hz. Havva dünyada ayrı ayrı yerlere indirildiler. Böylece ayrılık özleme, özlem de kuvvetli bir bağa dönüştü. Ayrıca cennette beraberken dünyada ayrı olmaları, gerçek vuslatın nerede olduğunu ve ne için çalışılması gerektiğini göstermiştir. Zaten sonrasında Hz. Adem (a.s.) sıklıkla Hz. Havva'dan ayrılıp ibadet etmeye ve hac yapmaya Beytullah'a gitmiştir. İlk olarak Hz. Adem (a.s.) Hindistan tarafına, Hz. Havva ise Cidde tarafına yerleştirilmiştir. Uzun yıllar ayrı kalıp Allah'a (c.c.) yalvardıktan sonra, Allah Teala (c.c.) onları Beytullah'a yakın olan Arafat Dağı'nda buluşturmuştur. Allah'a (c.c.) birlikte tövbe etmişler ve Allah (c.c.) da kabul edip onlara Beytullah'ın yerini göstermiştir. Sonra da ikisi beraber Hindistan tarafına geçmişlerdir.
Beytullah'ın ilk inşaası hakkında da iki görüş bulunmaktadır:
Birincisi, Hz. Adem (a.s.) daha yaratılmadan önce Beytullah, melekler tarafından inşaa edilmiştir. Hz. Adem (a.s.) onu hazır bulmuştur.
İkincisi, Allah'ın (c.c.) emri ile, melekler onun tam yerini göstermiş ve Hz. Adem (a.s.) onu inşaa etmiştir.
Hangi görüş doğru olursa olsun; sonuçta insanlar için ve Allah'a (c.c.) ibadet etsinler diye kurulan ilk Beyt (ibadethane), Al-i İmran Suresi 96'ıncı ayetinde bahsedilen, "Bekke"de bugünkü Kabe'nin bulunduğu noktadaki Beyt'tir. Hz. Adem (a.s.) onu sıklıkla ziyaret etmiştir.
Fakat anlaşılıyor ki, orayı sadece Hz. Adem (a.s.) ziyaret eder ve Allah'tan (c.c.) bir takım emirler alır geri dönerdi. Belli ki, o zamanlardan bir yerleşim yeri olmasından özel olarak kaçınmıştı. Hatta rivayetlere göre, sadece vefatından önce Hz. Şit'e (a.s.) yolunu tarif etmişti. Hz. İbrahim (a.s.) ve Hz. İsmail (a.s.) hariç diğer tüm peygamberler için burası hakkında bahsedilmemesi ve "Nuh Tufanı" ile de üzerinin tamamen örtülüp gizlenmesi; böylesi mubarek ve alemlere hidayet olan Beytullah'ın belli bir maksat ve zamanlar için özel olarak saklandığını, gizlendiğini ve hazırlandığını gösterir. Bu da, bize Rasulullah Hz. Muhammed Mustafa'yı (a.s.m.) işaret eder.
İşte bilinen, rivayetlere dayanan ve genel kabul gören yukarıdaki bilgiler altında; bu olayları detaylandırmak için aşağıdaki kendi tefekkürlerimi izah etmek istiyorum:
❝
Her şeyden önce, ayetteki gibi;
İnsan (henüz) anılır bir şey değilken (yaratılmamışken) üzerinden uzunca bir zaman geçti. (İnsan Suresi, 1)
Ama bu uzun zaman içerisinde cennet, cehennem, evren, güneş, ay, dünya ve içerisindeki bitkiler, hayvanlar yaratılmış ve hazır bulunmaktaydı. O halde, "insan" gibi bir şey bilinmezken, bunca şeylerin yaratılmış olmasındaki maksadı ve ne için yaratıldığını düşünen melekler, elbette ki, belli bir hikmet bulamamışlardır. Ama Hz. Adem (a.s.) yaratıldıktan sonra tüm bunların hikmeti ve ne için hazırlık yapıldığı ortaya çıkmıştır. Bu durumda Beytullah'ın dahi önceden yaratılıp, melekler tarafından inşaa edilmesi muhal değildir. Çünkü ayetteki gibi, o dahi insanlar için kurulmuştur (va'zolunmuştur).
Hz. Adem (a.s.) ve Hz. Havva buluşmalarından sonra Allah'ın yönlendirmesi ile Beytullah'ın bulunduğu yere vardılar. Orada, çevre bölgelerin kuraklığına ve bitki örtüsü azlığına rağmen; iki yeşil tepe arasından geçen güzel bir dere, derenin iki yanında güzel bir bahçe ve bahçenin içerisinde bir bina gördüler. Melekler binanın etrafında tavaf etmekteydi ve onlar da Beytullah'ı tavaf ettiler. Ziyaretten sonra farklı bir yere yerleştiler ve çocukları dünyaya gelmeye başladı. Hz. Adem (a.s.) Beytullah'ı sıklıkla ziyaret eder ve evlatlarına oradan bahsederdi.
Hz. Adem (a.s.) ve Hz. Havva'nın her seferinde bir erkek bir kız olmak üzere ikiz çocukları olurdu. Habil ve Kabil, onlardan doğan çocukların, yani kardeşlerin büyüklerindendir. Doğaldır ki, kardeşlerden kimisi Habil'i kimisi Kabil'i kendine yakın ve sözü dinlenir hisseder. Kabil, Habil'i öldürdükten sonra kendine yakın olanlarla beraber başka yere giderler. Rivayetlerde Yemen tarafından bahsedilmesi gösteriyor ki, Beytullah'ı aramışlar, oraya yerleşmek istemişler ama bulamamışlar ve farketmeden yanından geçip Yemen'e kadar gelmişler ve daha ileriye gidemediklerinden oraya yerleşmişlerdir.
Öldürülen Habil'in yerine Allah Teala (c.c.) Hz. Şit'i (a.s.) verdi. Hz. Şit (a.s.) kardeşsiz olarak doğmuştur ve kardeşlerinin küçüklerindendir. Hz. Adem'in (a.s.) alnında bulunan Rasullullah'ın (a.s.m.) nuru, oğlu Hz. Şit'e (a.s.) geçmiştir. Nasıl ki Hz. Yusuf (a.s.) kardeşlerinin en küçüklerinden olmasına rağmen Allah Teala (c.c.) ve Hz. Davut (a.s.) onu üstün tutmuş ve Allah (c.c.) onu yönetici konuma getirmiştir; Hz. Şit de (a.s.) Hz. Adem'den (a.s.) sonra peygamber ve yönetici olmuştur. Hz. Adem'in (a.s.) tarif etmesi ile Hz. Şit de (a.s.) Beytullah'ı bulmuş ve sıklıkla ziyaret etmiştir. Rivayetlerde ömürlerinin bin yıl olması gösteriyor ki, o da Hz. Adem (a.s.) gibi her gidişinde Beytullah'ın çevresini biraz daha kurak ve Beytullah'ı biraz daha eskimiş bulmuştur. Hatta Hz. Şit (a.s.) Beytullah'ın duvarlarında oluşan yıpranmaları bir seferinde tamir de etmiştir.
Hz. Şit'ten (a.s.) sonra insanların nüfusu ve yerleşim yerlerinin sayısı çoğaldı. Yeni yerleşim yerleri keşfetmeler, karşılıklı ziyaretler ve ticaretler de olmaya başladı. Dolayısı ile, bu her yol alma sırasında Beytullah'ın keşfedilme olasılığı da arttı. Ama "bulamamak" onu efsaneleştirmeye ve unutturmaya da başladı. Daha Hz. Nuh (a.s.) zamanında gemiciliğin bilinmesi, insanlardaki yer değiştirmelerinin ne kadar çoğaldığını ve uzaklaştığını gösterir. İşte Nuh Tufan'ı ile Beytullah'ın üzeri tamamen örtüldü ve gizlendi. Nuh Tufanı'nı izah etmek gerekirse; nasıl ki dinazorların yok olmasına sebep olan bir meteor düşmesi ile Dünya'yı toz bulutunun kaplaması küresel bir felaketse, Buzul Çağları ile Dünya'yı kar ve soğuğun kaplaması küresel bir felaketse, Tufan ile de Dünya'nın su ile kaplanması da küresel bir felakettir. Ama ilk iki felaket Dünya'nın her yerini aynı oranda etkilemediği gibi, Tufan ile de Dünya'nın her yeri aynı oranda etkilenmemiştir. Çoğu yerde kıyas ile küçük sel basmaları olmuştur. Hayvanlar ve insanlar da buna göre etkilenmişlerdir.
İşte Nuh Tufan'ı ile Beytullah'ın yeri gizlendi. Sonraki gelen her Peygamber ondan bahsedip yeryüzünde Allah'ın (c.c.) bir evi olduğundan bahsetse ve yönünü işaret etse de bulunamamıştır. Beytullah ancak Hz. İbrahim (a.s.) ve Hz. İsmail (a.s.) ile ortaya çıkarılmıştır.
❞