Temel Noktalardaki Dikkatsizliklerimiz - 1 (La ilahe illallah)

Asım Sabit.... 11 Ocak 2015 Pazar.... 0 Sesli Oku / Durdur

allah, tevhid
Son zamanlarda, biz müslümanların kendi aramızda anlaşamamamızın nedenini, temel imani ve ameli esaslardaki dikkatsizliklerimizden ve fikri eksiklerimizden kaynaklandığını görüyorum. Yani daha bu en baş konulardaki dikkarsizliklerimiz ve bu dikkatsizlik sonucu düşünmeden yaptıklarımız ve söylediklerimiz, bizi karşılıklı münakaşaya ve malesef o münakaşalar da inatlaşmaya götürüyor. Çünkü her ne kadar şu dünyanın malı, lezzeti, rahatı, şehveti bizi celbetmiyor diye düşünüp nefsimizi dizginlediğimizi sansak da; hiç de ummadığımız bir şekilde nefsimizin bizi ele geçirmiş olduğunun farkında değiliz ve nefsimiz de bizi inatlaşmaya sürüklüyor.
Madem arada kardeşlik köprüleri kurmamız lazım. Sonuçta, bunun için de temel noktalarda aynı fikirleri paylaşmamız gerekir ve ben de küçük bir adım atarak bu temel noktalardan bahsetmek istiyorum. Böylece istişare ve bildiklerimizi birbirimize söylemekle eksiklerimiz tamamlanmış, dikkatlerimiz toparlanmış ve kendi fikirlerimizi oturttuğumuz temel noktalarda aynı fikri elde ederek kardeş olmamızın önünü açmış oluruz. İşte en temel ve baş konular olarak düşündüğüm esaslar şunlardır:

Birincisi, İmanın ve İslam'ın başı ve gerçekten her şeyin başı olan "Lailaheillallah" kelime-i tevhididir. Üzerinde anlaşma sağlamamız gereken ilk esas da budur. "Allahtan başka ilah yoktur" dediğimiz zaman ne kastediğimizi düşündüğümüzde elbette ki hakikat olarak, "Kulluk edilecekse bir tek Allah'a kulluk edilir. Hidayet verilecekse bir tek Allah verir. Nimeti, sıhhati, cezayı ve ölümü bir tek Allah gönderir..." gibi sayısız hikmetlerini her birimiz sayabiliriz. Ama çoğumuzun gözünden kaçan bir mana daha var. O da (yine önceki yazılarımda da belirttiğim gibi) "Lailaheillallah" ile kastediyoruz ki "Bazen kendi nefsimize, vicdanımıza, fehimlerimize, aklımıza, kalbimize bakarak -Allah şöyledir, hikmeti şudur, bunu yapmak istiyor vs - diyoruz ama o şekilde bir ilah yok, asıl olan Allah var". Yani bundan çıkan ders ki, Allah'a (c.c.) aklımızdan ve kalbimizden geçirdiğimiz gibi inanmamalıyız, aksine kendini bize tanıttığı şekilde iman etmeli, O'nu öyle tanımalı ve kalbimize de öyle yerleştirmeye çalışmalıyız. Yoksa ahiretimiz için bile tehlikeli bir sonuca gidebiliriz.
Mesela; bazı insanlar kendi fehimleri ile diyorlar ki "Ben de Allah'a inanıyorum. Hem Allah'ın benim namazıma, orucuma, kurbanıma ne ihtiyacı var? Bu nedenle Allah bunları istememiştir". Yani bu insanlar, ihtiyacı olmadığı için bu ibadetleri emretmeyen bir ilaha inanıyorlar. İşte "Lailaheillallah" ile diyoruz ki "Böyle bir ilah yok. Sadece Allah var ve evet bu ibadetlere ihtiyacı yok ama bize bu ibadetleri emrediyor". Aslında tıpkı bunun gibi; Allah'a inandım, emrettiği ibadetleri "farz" gördüm, amelimi O'nun rızası kıldım diyen biz müslümanların çoğu bile hangi mezhep, cemaat veya tarikattan da olsak, alim ve evliya da olunsa, bir çok farklı konu veya detaylarda kendi nefis, kalp, vicdan ve fehimlerimiz ile Allah'ın (c.c.) hikmet ve gayesini düşündüğümüzden; benzer hatalara düşüyoruz. Halbuki Allah (c.c.) öyle olmadığı halde, biraz cehlimizden ama daha çok nefsimizden, halimizden veya vicdanımıza sığdıramadığımızdan dolayı fehmimize yerleşen bir hikmeti Allah'a (c.c.) isnat ettiğimizde "Lailaheillallah" söyleyerek, tıpkı Fatiha Suresi'ndeki dua gibi "Ya Rabbim, biliyorum ki duyduklarım,kendi halim ve fehimlerim ile bunları sana isnat ediyorum, ama seni en iyi bilen yine sensin. Ben de sensin diye aklımda oluşturduğum tüm ilahları attım, bir tek sana inandım ve yine senden istiyorum ki seni doğru tanıyanlar gibi tanımayla hidayet eyle" şeklinde de kastedmeliyiz.
Mesela; nefsimize, aklımıza veya vicdanımıza göre fikrimizi şekillendirip ayrılıklara düştüğümüz hatta düşmanlığa kadar gittiğimiz meselelerin içerisinde Allah'ın insanların ve cinlerin çoğunluğunun cehennemde yakıp-yakmaması; dünyada İslam'ın her yere ulaşıp herkesin müslüman olmasını isteyip-istememesi ve bunun için neyin yapılıp-yapılmaması; kimin sağlıklı ya da engelli, fakir ya da zengin, mümin ya da kafir, mazlum ya da zalim olacağını kaderde belirleyip-belirlememesi; emirlerini ve yasaklarını hangi durum ve hikmet için yazıp hangi durumlarda yasakladığını caiz, emrettiğini muaf görüp-görmemesi; vs. gibi konular gelmektedir. Sonuçta sonrasındaki bütün amel ve hizmetlerimizi bu fikirler üzerine inşa edeceğimizden dolayı, yanlış bir başlangıçtan (Allah düzeltmezse) doğru bir sonuç da çıkmayacağı için, daha en başta "Lailaheillallah" demeliyiz ve Allah'ı (c.c.) doğru tanımaya çalışmalıyız. Böylece farkında olmadan tüm amellerimiz ve hizmetlerimiz boşa gitmesin ve heba olmasın. Şöyle ki, "Ben kulumun zannı üzereyim. Beni nasıl tanırsa öyle muamele ederim" kudsi hadisi, mümini silkelemelidir. Çünkü Allah "öyle muamele ederim" buyuruyor, "öyle olurum, öyle bir ilaha dönüşürüm" şeklinde buyurmuyor. Öyle olsaydı, milyonlarca farklı şekildeki zanlara karşı (haşa) Allah Teala (c.c.) da milyonlarca farklı ilaha bölünürdü; Ehad, Ferd, Vahid olmazdı.
Nasıl ki Allah Rahman'dır ve yarattığı kullarına mümin ya da kafir olduğuna bakmadan ihtiyacı olan ve talep ettiği nimeti, yardımı, kolaylığı, desteği vs. gönderiyor. Bu durum hem dünyada, hem hayatın olaylarıda, hem kainatta, hem Kuran'da da görülür. Yani insan Allah'a (c.c.) imanda ya da şeriatta olmayan yanlış bir fikir edinip bunda inat veya sebat etse ve bunu ispata niyetlense ve bunu Kuran'dan dahi sorsa, Allah (c.c.) Rahman ismi ile Kuran'ı öyle bir tarzda indirmiş ki o insan o ispatı kendince bulur. Bu nedenle (ilginçtir) birbirine sert ve tam zıt fikirdeki birçok müslümanlar bile, fikirlerini hep Kuran'dan desteklerler ve birbirlerini Kuran okumaya davet ederler. Hatta Deccal için dahi hadisi şeriflerde "Deccal, buluta yağmur yağdır emri verir, Allah yamur yağdırır...ölüye diril diye emir verir, Allah onu diriltir..." şeklinde geçmesi gösteriyor ki ona bile inat ettiği fikrinde aradığı verilsin, hem küfründe bocalayıp dursun, hem de bir imtihan olsun. Bizim de kendi yanlış fikirlerimizde bocalayıp durmamamız için biran evvel "Lailaheillallah" diyerek Allah'a (c.c.) sığınmalıyız. Tam da bu nedenle "Kuran ancak takva sahiplerini hidayete erdirir" buyuruluyor. Çünkü bir tek takva sahipleri ayetleri okuduğunda yanlışını hemen düzeltir, o ayetleri kendi yanlışına uydurmaya çalışmaz. Sonuçta uydurmaya çalışana da Allah (c.c.) Rahman ismi ile aradığı verir. Ama bu durum Allah'ın (c.c.) o yanlışı kabul ettiğini de göstermez.
Ayrıca, çok daha geniş manalar ihtiva ettiği halde aklım yettiğince belirtecek olursam;
  1. "Lailaheillallah" Allah'ı (c.c.) doğru tanımaya çalışmaktır. Yukarıda yazdıklarım, bunun içindir.

  2. "Lailaheillallah" Allah'a (c.c.) tevekkül etmektir. Yani "Ya Rabbim, sen ne olmasını arzu ediyorsan, ben de öyle olmasını kabul ediyorum" demektir.

  3. "Lailaheillallah" Allah'tan (c.c.) razı olmaktır. Yani "Madem sen kendini böyle tarif ediyorsun ve gayeni böyle açıklamışsın. Sonuçta ben seni seviyorum ve her şeyden dolayı da senden razıyım" demektir.

  4. "Lailaheillallah" Allah'a (c.c.) teslim olmaktır. Yani Allah'ın (c.c.) bir hilkati, hikmeti, emri, yasağı ve-sairesi; nefsimize, aklımıza, vicdanımıza uymuyor diye O'nu terk edip, bize uyan ve Allah'ı terkettiğimiz için de azabına karşı bize kol kanat gerecek başka bir ilaha sığınmak istesek; madem öyle ve başka hiçbir ilah yok, o halde Allah'a (c.c.) (istesek de istemesek de) teslim olacağız.
İşte "Lailaheillallah" ile yapacağımız bir iç muhasebe, bir tefekkür ve bir istişare ile çok rahat bir şekilde aradaki ayrılıklarımızı kaldırıp, aynı zeminde buluşup, kardeşliğimizi ve birlikteliğimizi sağlayabiliriz.

Site İçinde Ara
Günün Ayeti
Mü'minler ancak kardeştirler. O halde iki kardeşinizin arasını düzeltin. Allah'tan korkun ki merhamete lâyık görülesiniz.
Hucurat - 10
Günün Hadisi
Size nafile namaz ve sadakadan daha güzel ameli bildireyim mi? İki kişinin arasını düzeltmektir.
Tirmizi - T5020